On-chain (zincir üstü) olmanın asıl amacı nedir? Bu soruya ekonomik bir perspektiften yaklaşmak, bizi ipuçları için tarihe bakmaya yönlendiriyor. Geçmişin çıkmazlarını tekrar etmek yerine, bir siper savaşının yıkıcılığına karşı durup katedral inşa etmeyi seçiyoruz — daha anlamlı, daha kalıcı bir yapının temelini atmak.
Not: Bu metin, bültenimizde yayımlanan uzun bir makalenin özetidir. Tamamını okumak için buraya tıklayın.
Kripto dünyasında çalışmak çoğu zaman, zihnini manşetlerin kaotik girdabına atmak ve orada ışık hızında dönmek gibi hissettirebilir. Meme piyasasındaki gelişmeleri tüm sektörün özeti gibi görmek kolaydır. Öte yandan yapay zeka ürünleri milyonlara ulaşırken, kripto topluluğundakiler de doğal olarak şu soruyu sorabiliyor: “Gerçekten buna değiyor mu?”
Kriptoda sermaye yaratımı, tarihsel olarak bir şekilde emek ve zaman gerektiriyordu. On-chain meme piyasaları ise bu gerekliliği büyük ölçüde ortadan kaldırdı. Kültür ve atmosfer etrafında toplanmak hâlâ mümkün, ancak bir topluluğu uzun vadede bir arada tutan asıl şey hâlâ gelir ve ürün-pazar uyumudur.
Fakat insan zihni, aynı anda binlerce yoğun topluluğun parçası olacak şekilde çalışmaz. İşte bu, meme varlıklarının en temel sorunu: Yeterince uzun süre ilgili kalamıyorlar.
Meme varlıkları, kredi verme mekanizmaları ya da faiz oranı inovasyonları kadar çarpıcı bir yeniliği temsil ediyor. İnsanlık, hâlâ tek bir tıklamayla varlık ihraç edilebilen ve alınıp satılabilen bir dünyayı tam anlamıyla kavrayabilmiş değil.
Bu döngü aslında tanıdık: coşku, balon, çöküş. Tarih boyunca tekrar eden bir desen. Ekonomistler genellikle balonları sorumsuzluk ve yıkım işareti olarak görür. Ancak gerçek şu ki, yıkım çoğu zaman büyümenin ön koşuludur. Tıpkı doğada olduğu gibi: çöküş gelir, ardından yeniden doğuş başlar. Bugün yaşadığımız şey, işte tam da böyle bir yıkım evresinin içinden geçiştir. Ve bu da şu soruyu beraberinde getiriyor: Tüm bunlar neden önemli?
Bu sorunun cevabı paranın izini sürmekte saklı.
Aşağıdaki grafik (Token Terminal verilerine dayanarak) gelirlerin zaman içinde nasıl evrildiğini gösteriyor. Sektörün geçirdiği dönüşüm açısından oldukça simgesel. Tarihin büyük bölümünde, L1 blokzincirleri ağırlıklı olarak işlem ücretlerinden gelir elde ediyordu. Ancak zamanla, bu tablo değişti. Borsalar ve stablecoin’ler daha fazla değer yakalamaya başladı.
Bu değişim, geliştiricilerin tüm bir ağı işletmek zorunda kalmadan sadece akıllı sözleşmeler üzerinden finansal etkileşimlerden gelir elde edebilmesini mümkün kılan sistemlerin yükselişiyle paralel ilerledi.
Zamanla, doğası gereği mevsimsel olan ama finansallaşarak hızla büyüyen yeni uygulamalar ortaya çıktı. Düşünün: Friendtech ya da Pumpdotfun. FriendTech, ömrü boyunca yaklaşık 27 milyon dolar gelir elde etti. Pump.fun ise bu rakamı katlayarak yarım milyar doların üzerine çıktı.
Merkezi yapılar olmasalar da, bu platformlar yeterince büyük para havuzlarından, yeterince büyük marjlar yakalayarak hissedarlarını zenginleştirmeyi başardılar.
Ama asıl soru burada başlıyor: Bu yaratılan değer kullanıcılara nasıl geri dönecek?
Bununla ilgili net bir modeliniz, bir fikriniz ya da yol haritanız var mı?
Bazı girişimlerin bu problemi çözmek adına somut adımlar attığını görüyoruz. Örneğin, Layer3xyz uzun vadeli kullanıcılarını elde tutmanın avantajlarından faydalanıyor. Bir kullanıcı Layer3 ile daha fazla etkileşime girdikçe, platform onun adına daha iyi anlaşmalar müzakere edebiliyor. Zamanla, kullanıcılar işlem geçmişi ve itibar oluşturuyor. Yeni bir ürün geliştiriyorsanız, sıfırdan gelenlerle mi çalışmak istersiniz, yoksa benzer ürünleri kullanmış, deneyimli bir kullanıcı tabanıyla mı?
Layer3 için bu yaklaşım işe yaradı. Yazı kaleme alındığında, kullanıcılarına toplamda neredeyse 5.8 milyon dolar değerinde geri ödeme yapmışlardı.
Bugün kripto endüstrisi, ayda 30-60 milyon işlem yapan kullanıcıya sahip. Ancak bunu, çevrimiçi 3 milyar insan ile karşılaştırdığınızda, bu rakam neredeyse yok hükmünde. Yine de çoğu kripto projesi, kullanıcı tabanını genişletmek yerine aynı küçük kitle için rekabet etmeyi sürdürüyor. Bu aslında sektörel yamyamlık. Çünkü pazar, birden fazla oyuncuya yer verecek kadar hızlı büyümüyor. Sonuç olarak ekipler, fiyatlandırma, teşvikler ya da özellikler üzerinden, marjlarını sıfıra kadar tüketene kadar rekabet ediyorlar.
Peki alternatif ne?
Cevap, aynı kullanıcıyı paylaşmak yerine yeni kullanıcılar için ürünler üretmekte yatıyor. Gerçek nakit akışı, gelir ve kullanıcı sadakati bu yoldan gelir. Kriptoda “kim daha uyumlu”, “kim daha yüksek TPS’ye sahip” gibi popülerlik yarışmaları güzel başlıklar çıkarabilir, ancak faturaları ödemez. Bu yüzden Layer3 ilginç: Çünkü mevcut kullanıcıları dönüştürmeye değil, pastayı büyütmeye çalışıyorlar. Ve büyüyen bu pastadan değer yakalıyorlar.
Bu yaklaşım sadece Layer3’e özgü değil. @gudtech_ai ve @nomyclub gibi ekipler, kullanıcı girdilerini alabilen, bağlamı anlayabilen ve zincirler arası işlem yapabilen AI destekli işlem ajanları geliştiriyorlar.
Peki bu ne anlama geliyor?
Chat botlar 2015’ten beri hayatımızda. Bir bottan bilgi almak artık yeni değil. Ancak Gud ve Nomy, bu deneyimi birkaç seviyeye taşıyor. Zincirler arası karmaşık işlemleri soyutlayarak, kullanıcıların yalnızca tek bir komutla işlem yapmasını sağlıyorlar: “eth’ımı kullanarak 50 $po satın al.”
Gerisini ajan hallediyor. İşte kriptonun ana akıma ulaşacağı yol bu.
Altyapı bugün, TPS yarışının anlamsızlaştığı bir noktaya geldi. Eğer mesele gerçekten nakit akışı, gelir, koruma ve kullanıcı deneyimi ise, bunları çözecek olan şey uygulamalardır. Altyapı tartışmalarında ısrar etmek, sadece bir durgunluk belirtisidir.
O zaman en büyük soru şu:
Bu soruların cevabı, kriptonun geleceğini belirleyecek.
Kriptodaki bir sonraki büyük alan, dijital teşviklerle fiziksel dünyayı birbirine bağlayan sistemlerin ortaya çıkması.
Örnekler giderek netleşiyor: Frodobots ve Dp_proto, token teşviklerini kullanarak coğrafi veri haritalama süreçlerini yeniden tanımlıyor.
Frodobots, fiziksel robotları doğrudan kullanıcılara gönderiyor. Kullanıcılar bu robotları şehirlerde sürüyor ve bu sırada kentsel navigasyon verisi topluyorlar.
Proto ise mobil sensörler üzerinden hareket ederek, yoğun kentsel haritalar oluşturmayı hedefliyor.
İki modelin ortak noktası şu: Güvensiz, kitle kaynaklı veri toplama süreçlerini kripto teşvikleriyle mümkün kılmak.
Bu yaklaşım sadece fiziksel mekâna bağlı değil.
Şimdi aynı modelin web üzerindeki versiyonu hayata geçiyor: UpRockCom, kullanıcıları internet genelindeki hareketleri üzerinden veri sağlayıcıya dönüştürüyor. Web sitesi izleme için artık merkezi analiz araçları değil, topluluğun kendisi veri kaynağı haline geliyor.
Prism: Alternatif Bir Çalışma Süresi İzleme Yaklaşımı
Prism, UpRock tarafından geliştirilen bir SaaS platformu ve aynı zamanda DePIN odaklı alternatif bir çalışma süresi izleme sistemidir. Yaklaşık 2.7 milyon cihaza yayılan küresel kullanıcı ağı, UpRock’un omurgasını oluşturur ve Prism’i destekleyen temel veri altyapısını sağlar.
Geliştiriciler, analiz ya da içgörüye ihtiyaç duyduklarında bu ağdan faydalanabilir. Kullanıcılar, mobil ya da masaüstü uygulamaları çalıştırarak veri toplar ve bunun karşılığında ödüller kazanır.
Bu modelin fiat sisteminde çalışıp çalışamayacağı sorusu hâlâ önemli. Ancak her gün 190’dan fazla ülkede milyonlarca mikro ödeme yapmayı deneyin ve sürecin ne kadar karmaşık hâle geldiğini kendiniz görün. UpRock, bu problemi çözmek için blok zincir teknolojisini kullanır:
Hem ödemeleri hızlandırır hem de geçmiş işlemler için doğrulanabilir ve şeffaf bir defter sunar.
Tüm sistem, UPT token’ı etrafında şekillenir. Şu anki uygulamaya göre, Prism üzerinden dış gelir elde edildiğinde, ekip bu gelirin karşılığında UPT token’larını yakar.
Elbette bu yaklaşım, kriptoda zaman zaman yaşanan patlama-büst döngülerini tamamen ortadan kaldırmıyor. Ancak modelin sunduğu yapı, özellikle geleneksel ödeme sistemlerinin sınırlamalarını aşmak isteyen projeler için dikkat çekici bir çözüm sunuyor.
Bugün meme coin’lerle yaşananlar, paranın artık bir mesaj kadar hızlı üretilebildiği ve takas edilebildiği bir dünyada, insanlığın “para ile ne yapılabilir?” sorusuna verdiği bir tepkidir. Bu yeni değil. 1400’lerde faize ne olacağı konuşuluyordu. 1700’lerde hisse senetlerinin yaratabileceği güç ve karmaşa ilk kez fark edildi. 1720’deki Güney Denizi Balonu ise o kadar yıkıcıydı ki, İngiltere’de ortak şirketler ancak kraliyet izniyle kurulabilir hale geldi.
Balonlar hata değil, işleyişin parçasıdır. Ekonomistler onları sorun olarak görme eğilimindedir ama gerçekte, sermayenin nereye aktığını ve hangi yapıların kalıcı olabileceğini işaret ederler. Balonlar genellikle aşırı ilgiyle başlar. Enerji, dikkat, bazen de kontrolsüz bir saplantı doğar. Sonra sermaye akmaya başlar. Yakın zamanda bu durumu nedensellik temelli projelerde gördük. Hype ve token teşvikleri olmasaydı, o kadar çok geliştirici o alanı bu kadar hızlı keşfetmezdi.
Evet, balonlar sonunda patlar. Ama geriye sadece zarar kalmaz. Aynı zamanda yenilik ve altyapı da bırakırlar. Amazon, 2004’te “işlevsiz” görülse de o yıllarda attığı adımlar, bugün AWS ile modern internetin temelini oluşturdu. O zaman bunu görebilen var mıydı? Büyük ihtimalle hayır. Ama balonlar, yeterince farklı deneme yapıldığında, kazanan fikirlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlar.
Soru şu: Yeterince deney yapabilecek miyiz? İşte bu yüzden sadece çevremizde siper kazmakla yetinmeyip, uzun ömürlü yapılar inşa etmeliyiz. Benim savım şu: Meme coin’ler kötü değil. Hatta finansal inovasyon için ideal birer test alanı. Ancak, uzun vadeli değer üretmek için kurduğumuz temel yapılar bu varlıklar olamaz. Meme coin’ler laboratuvar değil, deney tüpüdür. Asıl odaklanmamız gereken şey, sürdürülebilir, gelir getiren, ürün-pazar uyumu olan projeler. Bunları kurmak için sabırlı, net ve odaklı bir oyun planı gerekir. Ve bu oyun için yeni bir dil şart.
Sonuç: Kriptoda Durgunluğu Öldürmek
Durağanlığı yıkmak istiyorsak, önce içimizdeki canavarlara bakmalıyız. Bugünden sonra olan şu: yüksek ajanslı bireyler, başkalarının tanımladığı başarı oyunlarını oynamak yerine, kendi katedrallerini inşa edecek. Kripto-Twitter’da etkileşim kovalamak yerine, internetin kenarındaki insanların neye ihtiyacı olduğunu dinleyecek ve onlar için çözümler üretecekler. Kazançlarını borsa hype’larından değil, gerçek ürün gelirlerinden sağlayacaklar. Bu dönüşümün yakıtıysa, bu yazının başında yaşadığım inanç krizinden gelecek. İnsanlar “Neden buradayım?” diye sorgulamaya başladığında, oynadıkları oyun da değişecek.
Gelir üreten araçlarla üretemeyenler arasındaki çizgi, kriptodaki en büyük ayrım haline gelecek. Tıpkı artık kimsenin “internette çalıştığını” söylememesi gibi, kriptoda çalışmak da sıradanlaşacak. Konuşulan şey sadece ürün olacak — ne işe yarıyor, kimin için değer üretiyor? İşte konuşmamız gereken dil bu.
Beni gerçekten rahatsız eden şeyin ne olduğunu uzun süre düşündüm. Dolandırıcılıklar mı? Meme varlıkları mı? Hayır. Asıl canımı sıkan, kripto dünyasında harcanan çabayla ortaya çıkan etki arasındaki boşluktu — özellikle yapay zeka projeleriyle karşılaştırıldığında. Evet, elimizde stabil coin’ler ve altyapı araçları var, ama kimsenin duymadığı, konuşmadığı, hatta anlamaya çalışmadığı bir sürü yenilik de var. Bu bana durgunluk gibi geldi.
Oysa durgunluk, sürekli gelişen bir pazarda ölümle eşdeğer. Durgunlaşırsan, yok olursun. Ama durgunluğu öldürürsen, hayatta kalırsın. “Durgunluğa ölüm” fikrinin altında yatan ironi de bu: Hayatta kalmak için bazen kendinden vazgeçmen gerekir. Evrim böyle işler. İlgili kalmanın bedeli, eskiyi geride bırakmaktır. Kripto şu anda tam da bu eşikte. Ya değişecek ya silinecek. Ve değişebilen parçalar, yaşama şansı bulacak. Ama bu, önce bazı şeyleri — belki de en sevdiği şeyleri — gömmeye istekli olmayı gerektiriyor.
Bu makale, Decentralised.Co kaynağından alıntılanmıştır. İçeriğin tüm telif hakları yazarı Decentralised.Co’ya aittir. Telif haklarına ilişkin sorularınız için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Bu içerik yalnızca bilgilendirme amacı taşımaktadır ve yazarın kişisel görüşlerini yansıtır. Gate.TR’nin resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. İçerikte yer alan marka, kurum, kuruluş veya kişilerle Gate.TR’nin herhangi bir ilişkisi bulunmamaktadır.
Bu içerik, yatırım tavsiyesi niteliğinde değildir. Dijital varlık alım-satımını teşvik etmeyi amaçlamaz, yalnızca bilgilendirme amaçlıdır.
Kripto varlıklar yüksek risk içerir ve ciddi fiyat dalgalanmalarına maruz kalabilir. Yatırım kararı vermeden önce kendi finansal durumunuzu değerlendirmeli ve kararınızı bağımsız olarak vermelisiniz.
Makalede yer alan veriler ve grafikler yalnızca genel bilgilendirme amacıyla sunulmuştur. Tüm içerikler özenle hazırlanmış olsa da, olası hata veya eksikliklerden dolayı sorumluluk kabul edilmez.
Gate Akademi ekibi bu içeriği farklı dillere çevirebilir. Hiçbir çeviri makale; kopyalanamaz, çoğaltılamaz veya izinsiz dağıtılamaz.
On-chain (zincir üstü) olmanın asıl amacı nedir? Bu soruya ekonomik bir perspektiften yaklaşmak, bizi ipuçları için tarihe bakmaya yönlendiriyor. Geçmişin çıkmazlarını tekrar etmek yerine, bir siper savaşının yıkıcılığına karşı durup katedral inşa etmeyi seçiyoruz — daha anlamlı, daha kalıcı bir yapının temelini atmak.
Not: Bu metin, bültenimizde yayımlanan uzun bir makalenin özetidir. Tamamını okumak için buraya tıklayın.
Kripto dünyasında çalışmak çoğu zaman, zihnini manşetlerin kaotik girdabına atmak ve orada ışık hızında dönmek gibi hissettirebilir. Meme piyasasındaki gelişmeleri tüm sektörün özeti gibi görmek kolaydır. Öte yandan yapay zeka ürünleri milyonlara ulaşırken, kripto topluluğundakiler de doğal olarak şu soruyu sorabiliyor: “Gerçekten buna değiyor mu?”
Kriptoda sermaye yaratımı, tarihsel olarak bir şekilde emek ve zaman gerektiriyordu. On-chain meme piyasaları ise bu gerekliliği büyük ölçüde ortadan kaldırdı. Kültür ve atmosfer etrafında toplanmak hâlâ mümkün, ancak bir topluluğu uzun vadede bir arada tutan asıl şey hâlâ gelir ve ürün-pazar uyumudur.
Fakat insan zihni, aynı anda binlerce yoğun topluluğun parçası olacak şekilde çalışmaz. İşte bu, meme varlıklarının en temel sorunu: Yeterince uzun süre ilgili kalamıyorlar.
Meme varlıkları, kredi verme mekanizmaları ya da faiz oranı inovasyonları kadar çarpıcı bir yeniliği temsil ediyor. İnsanlık, hâlâ tek bir tıklamayla varlık ihraç edilebilen ve alınıp satılabilen bir dünyayı tam anlamıyla kavrayabilmiş değil.
Bu döngü aslında tanıdık: coşku, balon, çöküş. Tarih boyunca tekrar eden bir desen. Ekonomistler genellikle balonları sorumsuzluk ve yıkım işareti olarak görür. Ancak gerçek şu ki, yıkım çoğu zaman büyümenin ön koşuludur. Tıpkı doğada olduğu gibi: çöküş gelir, ardından yeniden doğuş başlar. Bugün yaşadığımız şey, işte tam da böyle bir yıkım evresinin içinden geçiştir. Ve bu da şu soruyu beraberinde getiriyor: Tüm bunlar neden önemli?
Bu sorunun cevabı paranın izini sürmekte saklı.
Aşağıdaki grafik (Token Terminal verilerine dayanarak) gelirlerin zaman içinde nasıl evrildiğini gösteriyor. Sektörün geçirdiği dönüşüm açısından oldukça simgesel. Tarihin büyük bölümünde, L1 blokzincirleri ağırlıklı olarak işlem ücretlerinden gelir elde ediyordu. Ancak zamanla, bu tablo değişti. Borsalar ve stablecoin’ler daha fazla değer yakalamaya başladı.
Bu değişim, geliştiricilerin tüm bir ağı işletmek zorunda kalmadan sadece akıllı sözleşmeler üzerinden finansal etkileşimlerden gelir elde edebilmesini mümkün kılan sistemlerin yükselişiyle paralel ilerledi.
Zamanla, doğası gereği mevsimsel olan ama finansallaşarak hızla büyüyen yeni uygulamalar ortaya çıktı. Düşünün: Friendtech ya da Pumpdotfun. FriendTech, ömrü boyunca yaklaşık 27 milyon dolar gelir elde etti. Pump.fun ise bu rakamı katlayarak yarım milyar doların üzerine çıktı.
Merkezi yapılar olmasalar da, bu platformlar yeterince büyük para havuzlarından, yeterince büyük marjlar yakalayarak hissedarlarını zenginleştirmeyi başardılar.
Ama asıl soru burada başlıyor: Bu yaratılan değer kullanıcılara nasıl geri dönecek?
Bununla ilgili net bir modeliniz, bir fikriniz ya da yol haritanız var mı?
Bazı girişimlerin bu problemi çözmek adına somut adımlar attığını görüyoruz. Örneğin, Layer3xyz uzun vadeli kullanıcılarını elde tutmanın avantajlarından faydalanıyor. Bir kullanıcı Layer3 ile daha fazla etkileşime girdikçe, platform onun adına daha iyi anlaşmalar müzakere edebiliyor. Zamanla, kullanıcılar işlem geçmişi ve itibar oluşturuyor. Yeni bir ürün geliştiriyorsanız, sıfırdan gelenlerle mi çalışmak istersiniz, yoksa benzer ürünleri kullanmış, deneyimli bir kullanıcı tabanıyla mı?
Layer3 için bu yaklaşım işe yaradı. Yazı kaleme alındığında, kullanıcılarına toplamda neredeyse 5.8 milyon dolar değerinde geri ödeme yapmışlardı.
Bugün kripto endüstrisi, ayda 30-60 milyon işlem yapan kullanıcıya sahip. Ancak bunu, çevrimiçi 3 milyar insan ile karşılaştırdığınızda, bu rakam neredeyse yok hükmünde. Yine de çoğu kripto projesi, kullanıcı tabanını genişletmek yerine aynı küçük kitle için rekabet etmeyi sürdürüyor. Bu aslında sektörel yamyamlık. Çünkü pazar, birden fazla oyuncuya yer verecek kadar hızlı büyümüyor. Sonuç olarak ekipler, fiyatlandırma, teşvikler ya da özellikler üzerinden, marjlarını sıfıra kadar tüketene kadar rekabet ediyorlar.
Peki alternatif ne?
Cevap, aynı kullanıcıyı paylaşmak yerine yeni kullanıcılar için ürünler üretmekte yatıyor. Gerçek nakit akışı, gelir ve kullanıcı sadakati bu yoldan gelir. Kriptoda “kim daha uyumlu”, “kim daha yüksek TPS’ye sahip” gibi popülerlik yarışmaları güzel başlıklar çıkarabilir, ancak faturaları ödemez. Bu yüzden Layer3 ilginç: Çünkü mevcut kullanıcıları dönüştürmeye değil, pastayı büyütmeye çalışıyorlar. Ve büyüyen bu pastadan değer yakalıyorlar.
Bu yaklaşım sadece Layer3’e özgü değil. @gudtech_ai ve @nomyclub gibi ekipler, kullanıcı girdilerini alabilen, bağlamı anlayabilen ve zincirler arası işlem yapabilen AI destekli işlem ajanları geliştiriyorlar.
Peki bu ne anlama geliyor?
Chat botlar 2015’ten beri hayatımızda. Bir bottan bilgi almak artık yeni değil. Ancak Gud ve Nomy, bu deneyimi birkaç seviyeye taşıyor. Zincirler arası karmaşık işlemleri soyutlayarak, kullanıcıların yalnızca tek bir komutla işlem yapmasını sağlıyorlar: “eth’ımı kullanarak 50 $po satın al.”
Gerisini ajan hallediyor. İşte kriptonun ana akıma ulaşacağı yol bu.
Altyapı bugün, TPS yarışının anlamsızlaştığı bir noktaya geldi. Eğer mesele gerçekten nakit akışı, gelir, koruma ve kullanıcı deneyimi ise, bunları çözecek olan şey uygulamalardır. Altyapı tartışmalarında ısrar etmek, sadece bir durgunluk belirtisidir.
O zaman en büyük soru şu:
Bu soruların cevabı, kriptonun geleceğini belirleyecek.
Kriptodaki bir sonraki büyük alan, dijital teşviklerle fiziksel dünyayı birbirine bağlayan sistemlerin ortaya çıkması.
Örnekler giderek netleşiyor: Frodobots ve Dp_proto, token teşviklerini kullanarak coğrafi veri haritalama süreçlerini yeniden tanımlıyor.
Frodobots, fiziksel robotları doğrudan kullanıcılara gönderiyor. Kullanıcılar bu robotları şehirlerde sürüyor ve bu sırada kentsel navigasyon verisi topluyorlar.
Proto ise mobil sensörler üzerinden hareket ederek, yoğun kentsel haritalar oluşturmayı hedefliyor.
İki modelin ortak noktası şu: Güvensiz, kitle kaynaklı veri toplama süreçlerini kripto teşvikleriyle mümkün kılmak.
Bu yaklaşım sadece fiziksel mekâna bağlı değil.
Şimdi aynı modelin web üzerindeki versiyonu hayata geçiyor: UpRockCom, kullanıcıları internet genelindeki hareketleri üzerinden veri sağlayıcıya dönüştürüyor. Web sitesi izleme için artık merkezi analiz araçları değil, topluluğun kendisi veri kaynağı haline geliyor.
Prism: Alternatif Bir Çalışma Süresi İzleme Yaklaşımı
Prism, UpRock tarafından geliştirilen bir SaaS platformu ve aynı zamanda DePIN odaklı alternatif bir çalışma süresi izleme sistemidir. Yaklaşık 2.7 milyon cihaza yayılan küresel kullanıcı ağı, UpRock’un omurgasını oluşturur ve Prism’i destekleyen temel veri altyapısını sağlar.
Geliştiriciler, analiz ya da içgörüye ihtiyaç duyduklarında bu ağdan faydalanabilir. Kullanıcılar, mobil ya da masaüstü uygulamaları çalıştırarak veri toplar ve bunun karşılığında ödüller kazanır.
Bu modelin fiat sisteminde çalışıp çalışamayacağı sorusu hâlâ önemli. Ancak her gün 190’dan fazla ülkede milyonlarca mikro ödeme yapmayı deneyin ve sürecin ne kadar karmaşık hâle geldiğini kendiniz görün. UpRock, bu problemi çözmek için blok zincir teknolojisini kullanır:
Hem ödemeleri hızlandırır hem de geçmiş işlemler için doğrulanabilir ve şeffaf bir defter sunar.
Tüm sistem, UPT token’ı etrafında şekillenir. Şu anki uygulamaya göre, Prism üzerinden dış gelir elde edildiğinde, ekip bu gelirin karşılığında UPT token’larını yakar.
Elbette bu yaklaşım, kriptoda zaman zaman yaşanan patlama-büst döngülerini tamamen ortadan kaldırmıyor. Ancak modelin sunduğu yapı, özellikle geleneksel ödeme sistemlerinin sınırlamalarını aşmak isteyen projeler için dikkat çekici bir çözüm sunuyor.
Bugün meme coin’lerle yaşananlar, paranın artık bir mesaj kadar hızlı üretilebildiği ve takas edilebildiği bir dünyada, insanlığın “para ile ne yapılabilir?” sorusuna verdiği bir tepkidir. Bu yeni değil. 1400’lerde faize ne olacağı konuşuluyordu. 1700’lerde hisse senetlerinin yaratabileceği güç ve karmaşa ilk kez fark edildi. 1720’deki Güney Denizi Balonu ise o kadar yıkıcıydı ki, İngiltere’de ortak şirketler ancak kraliyet izniyle kurulabilir hale geldi.
Balonlar hata değil, işleyişin parçasıdır. Ekonomistler onları sorun olarak görme eğilimindedir ama gerçekte, sermayenin nereye aktığını ve hangi yapıların kalıcı olabileceğini işaret ederler. Balonlar genellikle aşırı ilgiyle başlar. Enerji, dikkat, bazen de kontrolsüz bir saplantı doğar. Sonra sermaye akmaya başlar. Yakın zamanda bu durumu nedensellik temelli projelerde gördük. Hype ve token teşvikleri olmasaydı, o kadar çok geliştirici o alanı bu kadar hızlı keşfetmezdi.
Evet, balonlar sonunda patlar. Ama geriye sadece zarar kalmaz. Aynı zamanda yenilik ve altyapı da bırakırlar. Amazon, 2004’te “işlevsiz” görülse de o yıllarda attığı adımlar, bugün AWS ile modern internetin temelini oluşturdu. O zaman bunu görebilen var mıydı? Büyük ihtimalle hayır. Ama balonlar, yeterince farklı deneme yapıldığında, kazanan fikirlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlar.
Soru şu: Yeterince deney yapabilecek miyiz? İşte bu yüzden sadece çevremizde siper kazmakla yetinmeyip, uzun ömürlü yapılar inşa etmeliyiz. Benim savım şu: Meme coin’ler kötü değil. Hatta finansal inovasyon için ideal birer test alanı. Ancak, uzun vadeli değer üretmek için kurduğumuz temel yapılar bu varlıklar olamaz. Meme coin’ler laboratuvar değil, deney tüpüdür. Asıl odaklanmamız gereken şey, sürdürülebilir, gelir getiren, ürün-pazar uyumu olan projeler. Bunları kurmak için sabırlı, net ve odaklı bir oyun planı gerekir. Ve bu oyun için yeni bir dil şart.
Sonuç: Kriptoda Durgunluğu Öldürmek
Durağanlığı yıkmak istiyorsak, önce içimizdeki canavarlara bakmalıyız. Bugünden sonra olan şu: yüksek ajanslı bireyler, başkalarının tanımladığı başarı oyunlarını oynamak yerine, kendi katedrallerini inşa edecek. Kripto-Twitter’da etkileşim kovalamak yerine, internetin kenarındaki insanların neye ihtiyacı olduğunu dinleyecek ve onlar için çözümler üretecekler. Kazançlarını borsa hype’larından değil, gerçek ürün gelirlerinden sağlayacaklar. Bu dönüşümün yakıtıysa, bu yazının başında yaşadığım inanç krizinden gelecek. İnsanlar “Neden buradayım?” diye sorgulamaya başladığında, oynadıkları oyun da değişecek.
Gelir üreten araçlarla üretemeyenler arasındaki çizgi, kriptodaki en büyük ayrım haline gelecek. Tıpkı artık kimsenin “internette çalıştığını” söylememesi gibi, kriptoda çalışmak da sıradanlaşacak. Konuşulan şey sadece ürün olacak — ne işe yarıyor, kimin için değer üretiyor? İşte konuşmamız gereken dil bu.
Beni gerçekten rahatsız eden şeyin ne olduğunu uzun süre düşündüm. Dolandırıcılıklar mı? Meme varlıkları mı? Hayır. Asıl canımı sıkan, kripto dünyasında harcanan çabayla ortaya çıkan etki arasındaki boşluktu — özellikle yapay zeka projeleriyle karşılaştırıldığında. Evet, elimizde stabil coin’ler ve altyapı araçları var, ama kimsenin duymadığı, konuşmadığı, hatta anlamaya çalışmadığı bir sürü yenilik de var. Bu bana durgunluk gibi geldi.
Oysa durgunluk, sürekli gelişen bir pazarda ölümle eşdeğer. Durgunlaşırsan, yok olursun. Ama durgunluğu öldürürsen, hayatta kalırsın. “Durgunluğa ölüm” fikrinin altında yatan ironi de bu: Hayatta kalmak için bazen kendinden vazgeçmen gerekir. Evrim böyle işler. İlgili kalmanın bedeli, eskiyi geride bırakmaktır. Kripto şu anda tam da bu eşikte. Ya değişecek ya silinecek. Ve değişebilen parçalar, yaşama şansı bulacak. Ama bu, önce bazı şeyleri — belki de en sevdiği şeyleri — gömmeye istekli olmayı gerektiriyor.
Bu makale, Decentralised.Co kaynağından alıntılanmıştır. İçeriğin tüm telif hakları yazarı Decentralised.Co’ya aittir. Telif haklarına ilişkin sorularınız için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Bu içerik yalnızca bilgilendirme amacı taşımaktadır ve yazarın kişisel görüşlerini yansıtır. Gate.TR’nin resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. İçerikte yer alan marka, kurum, kuruluş veya kişilerle Gate.TR’nin herhangi bir ilişkisi bulunmamaktadır.
Bu içerik, yatırım tavsiyesi niteliğinde değildir. Dijital varlık alım-satımını teşvik etmeyi amaçlamaz, yalnızca bilgilendirme amaçlıdır.
Kripto varlıklar yüksek risk içerir ve ciddi fiyat dalgalanmalarına maruz kalabilir. Yatırım kararı vermeden önce kendi finansal durumunuzu değerlendirmeli ve kararınızı bağımsız olarak vermelisiniz.
Makalede yer alan veriler ve grafikler yalnızca genel bilgilendirme amacıyla sunulmuştur. Tüm içerikler özenle hazırlanmış olsa da, olası hata veya eksikliklerden dolayı sorumluluk kabul edilmez.
Gate Akademi ekibi bu içeriği farklı dillere çevirebilir. Hiçbir çeviri makale; kopyalanamaz, çoğaltılamaz veya izinsiz dağıtılamaz.