Hayes, Hazine’nin tahvil geri alım işlemlerinin piyasaya likidite sağladığını ve bu süreçte Bitcoin’in en büyük faydayı sağlayan varlık olarak öne çıktığını savunuyor. Yazı, yalnızca makroekonomik gelişmelere dair çarpıcı bir analiz değil, aynı zamanda Bitcoin için dip noktasının stratejik bir tespitini içeriyor.
Hayes, makalesine kayak yaparken öğrendiği bir teknik olan “kayak kesimi”nden söz ederek başlıyor. Bu teknik, bir yamacın çığa ne kadar yatkın olduğunu ölçmek için yapılır. Aynı şekilde, Trump’ın 2 Nisan’da açıkladığı sert gümrük tarifeleri de finansal sistemde bir tür çığ etkisi yarattı. Bu kararlar, ekonomistlerin öngördüğünden daha sertti ve piyasalarda büyük sarsıntılara yol açtı.
Tarifeler, ABD ile Çin’in karşılıklı sertleşmesine neden oldu. Finansal piyasalarda büyük kayıplar yaşandı. ABD tahvil piyasasında oynaklık MOVE Endeksi ile rekor seviyelere çıktı. Bu baskının ardından Trump yönetimi tarifelerde geri adım attı; Çin dışındaki ülkelere uygulamaları 90 günlüğüne durdurdu.
Ardından gelen açıklamalar, piyasanın toparlanma sürecini başlattı. Boston Fed Başkanı Susan Collins, Fed’in gerekirse müdahale etmeye hazır olduğunu söyledi. Ancak piyasa tepkisi zayıftı. Asıl kırılma, Hazine Bakanı Scott Bessent’ın Bloomberg’e verdiği röportajla yaşandı. Bessent, Hazine’nin tahvil geri alımlarını artırabileceğini duyurdu. Hayes, bu adımı “her şey yolunda”dan “acilen müdahale edilmeli”ye geçiş olarak tanımlıyor.
Bu açıklamaların ardından piyasalar toparlandı ve Hayes’e göre Bitcoin yerel dip seviyesini gördü: 74.500 dolar.
Hayes, bu gelişmeleri değerlendirirken üç önemli çıkarıma ulaşıyor. İlki, tahvil piyasasındaki volatilitenin hangi seviyede tehlikeli kabul edildiğini artık biliyoruz. İkincisi, politika yapıcılar bu tür riskleri hafifletmek için hangi araçları kullanacaklarını gösterdi. Üçüncüsü, Bitcoin bu tür kriz anlarında pozitif ayrışıyor.
Hayes’e göre, bir sonraki tarifeler gerilimi ya da politik dalgalanmada, Bitcoin yeniden değer kazanacak. Çünkü piyasa, para politikası yapıcılarının tahvil piyasasını sakin tutmak için likiditeyi artıracağını biliyor.
Makalenin bir diğer önemli noktası, Bessent’ın uygulamaya soktuğu “QE olmayan QE” hamlesi. Bu yöntemde, eski tahviller geri alınarak yeni tahviller ihraç ediliyor. Teknik olarak sisteme yeni para eklenmiyor gibi görünse de, piyasadaki likidite artıyor. Hayes, bu yaklaşımı 2022’nin üçüncü çeyreğinde uygulanan ve Janet Yellen’ın başlattığı ters repo (RRP) boşaltma hamlesine benzetiyor. O dönemde de benzer şekilde, Bitcoin FTX çöküşünün ardından yerel dip yaşamıştı.
Bugün ise, Hayes’e göre benzer bir yerel dip 2025’in ikinci çeyreğinde yaşandı. Çünkü Bessent’ın açıklamaları, piyasaya yeni bir likidite dalgası başlatma sinyali verdi.
Arthur Hayes’in analizi, piyasa krizleri ile parasal müdahaleler arasındaki bağı güçlü bir metaforla anlatıyor: “Ski Cut” Türkçesi Kayak Kesimi olan bu ifade, kayak yaparken hangi dönüşün çığa neden olacağını bilmemeyi ancak riskleri analiz edebilmeyi ifade eder. Trump’ın gümrük vergileriyle tetiklenen dalga, kısa sürede piyasa davranışlarını değiştirdi ve politika yapıcıları harekete geçirdi.
Hayes’e göre, tüm bu süreçten çıkarılacak net bir sonuç var: Bitcoin’in dibi görüldü ve bir sonraki çalkantıda, yeni zirveler için hazır olacak.
Arthur Hayes, bu bölümde Trump’ın dış ticaret politikalarının yalnızca retorik değil, derin ekonomik etkiler doğurduğunu ve bu etkinin özellikle finansal sistemde bir “maksimum acı” noktasına nasıl ulaştığını ele alıyor. Hedef açık: ABD’nin cari açığını sıfıra indirmek. Ancak bunu başarmak için gereken ayarlamalar oldukça sert ve tarifeler bu dönüşümün ana aracı.
Hayes’e göre Trump’ın ekibi, küreselleşmenin mağdur ettiği seçmen kitlesine sesleniyor ve “Wall Street” değil, “Main Street” öncelikli bir ekonomi yaklaşımı benimsemeye çalışıyor. Ancak bu yaklaşımın uygulanması, piyasalarda ciddi bozulmalara neden oluyor.
Trump’ın gümrük politikalarının doğrudan sonucu, yabancı ihracatçıların daha az dolar kazanması. Bu da onların ABD hisse senetleri ve tahvillerine olan talebini azaltıyor. Ayrıca, yeni tedarik zincirleri kurmak zorunda kalan bu ihracatçılar, yeniden yapılanma maliyetini finanse etmek için ellerindeki Amerikan varlıklarını, özellikle tahvil ve hisseleri, satmak zorunda kalıyorlar. Bu satışlar ise doğrudan piyasa çöküşüne yol açıyor.
İlk başta, yatırımcılar güvenli liman olarak hazine bonolarına yöneldi, bu da fiyatların yükselip getirilerin düşmesine yol açtı. Ancak ardından tahvil ve hisse senedi fiyatları birlikte düşmeye başladı. Bu senaryo, finansal sistemin stres altına girdiğine işaret ediyor.
Hayes, özellikle hedge fonlar üzerindeki etkileri detaylandırıyor. Bu fonlar yüksek kaldıraçla çalışır ve genellikle düşük volatilite ortamında kazanç sağlar. Ancak Trump’ın tarifeleri ve ardından gelen piyasa tepkileri volatiliteyi fırlattı. Bu durum, risk yöneticilerinin teminat gereksinimlerini artırmasına, fonların pozisyonlarını kapatmak zorunda kalmasına ve hatta bazı durumlarda iflasa sürüklenmelerine neden oldu.
Bazı yatırım bankalarının bu durumdan çıkar sağlaması ise Hayes’in dikkat çektiği başka bir gerçek. Müşteriler tasfiye edilirken, bankalar bu varlıkları ucuza kapatıp sonrasında fiyatlar toparlandığında kâr elde edebiliyor.
Normalde piyasalarda riskten kaçış olduğunda hisse senetleri düşer, tahvil fiyatları yükselir. Ancak “Kurtuluş Günü” sonrasında her iki varlık sınıfı da birlikte düştü. Bu da alışılmış korelasyonların çöktüğünü ve finansal sistemde daha derin yapısal sorunlar olduğunu gösteriyor. Hayes burada soruyor: Bu durum, sadece geçici bir panik mi, yoksa Fed ve Hazine’nin yeni parasal müdahalelerle çözmesi gereken bir yapısal bozukluk mu?
Hayes, RV (Göreli Değer) fonlarının büyük oranda tahvil bazlı arbitraj işlemlerine bağımlı olduğunu vurguluyor. Bu stratejide yatırımcı, tahvili nakit piyasadan alırken aynı anda vadeli işlem sözleşmesi satar. Aradaki fiyat farkından kar etmeyi umar. Ancak bu strateji yüksek teminat gerektirir. Ve bu teminat, hem bankaların repo işlemlerinde hem de vadeli işlem borsalarında volatiliteye göre belirlenir.
Piyasalar sarsıldığında bankalar daha fazla teminat talep eder, borsalar başlangıç marjlarını yükseltir ve bu da RV fonlarının pozisyonlarını küçültmesine ya da tamamen kapatmasına neden olur. Böyle durumlarda tahvil piyasasında ciddi satış baskısı oluşur, fiyatlar düşer, likidite kurur.
Hayes, bu kırılganlığı özellikle 10 yıllık tahvil piyasası üzerinden açıklıyor. Çünkü 10 yıllık tahviller, küresel likiditenin merkezinde yer alır ve tahvil ticareti için referans kabul edilir. Ancak zamanla bu tahvillerin “off-the-run” yani düşük likit hale gelmesi, repo işlemleri için daha fazla teminat gerektirir ve RV fonları için baskı artar.
Trump’ın ticaret politikaları yalnızca ekonomik değil, finansal sistemin en hassas dengelerine doğrudan etki ediyor. Hazine piyasasına olan güvenin kırılması, yabancı talebin azalması ve hedge fonların sistemdeki dengeyi sağlayamaması, 2020’deki pandemi veya 2008 krizine benzer stres işaretlerini ortaya koyuyor.
Hayes’in yorumu açık: Bu düzeydeki volatilite, yalnızca politika yapıcıların “para basarak çözmeye çalıştığı” durumlarda görülür. Ve bu defa da farklı olmayacak. Max Acı, yeniden geldi.
Hazine tahvili piyasasında, özellikle “temel ticaret” (basis trade) olarak adlandırılan stratejinin taşıdığı risk ve bu alandaki ana oyuncuların nasıl finanse edildiği, giderek daha fazla dikkat çekiyor. Bu konudaki en açık veriler, Hazine Borç Alma Danışma Komitesi (TBAC) tarafından yayınlanan Çeyreklik Yeniden Finansman Duyuruları’nda (QRA) yer aldı. TBAC, 2022’den itibaren ABD tahvillerinin marjinal alıcılarının büyük ölçüde bu tür işlemlere giren Göreli Değer (RV) hedge fonları olduğunu belirtiyor. Nisan 2024’te CFTC’ye sunulan detaylı bir rapor da bu tespiti destekliyor.
Her likidite krizinde korkuları tetikleyen aynı zincirleme etki çalışıyor:
Tüccarlar ve profesyonel yatırımcılar bu kırılgan yapının farkında. Bu nedenle, tahvil piyasasında volatilite arttığında, herkes bir “zorunlu satış dalgası” geleceğini önceden tahmin ediyor. Bu beklenti bile piyasanın düşüşünü hızlandırıyor. Yani korkunun kendisi, zincirleme satışları daha da hızlandıran bir etken haline geliyor.
Bu durum finansal basında ve düzenleyici kurumlarda da yankı bulmuş durumda. Regülatörler ve analistler, bu yapının sistemik stres oluşturabileceği konusunda uyarılarda bulunuyor. Ancak hâlâ çözülmemiş bir soru var:
Hayes burada çok net bir soruyu ortaya koyuyor: Eğer bu yapı piyasa için açık bir stres kaynağıysa ve temel ticaret pozisyonlarını sürdürebilmek için fonlara daha fazla kaldıraç gerektiği biliniyorsa, Hazine veya Fed gibi kurumların bu süreci yönetmek adına elinde hangi politika araçları var?
Cevap tam olarak net değil. Ancak ima edilen şu: Hazine, sistemik bir kriz yaşanmadan önce, tahvil piyasasında daha fazla istikrar sağlamak için hedge fonlara giden kaldıraç akışını doğrudan ya da dolaylı olarak sınırlayabilir veya yönlendirebilir. Aksi takdirde, bu döngü bir kez daha tetiklendiğinde, etkileri daha yıkıcı olabilir.
Birkaç yıl önce ABD Hazine Bakanlığı, yeni bir tahvil geri alım programı başlattı. O dönem birçok analist bu hamlenin ileride para basımını teşvik edebileceğini düşündü. Arthur Hayes ise, bu geri alım mekanizmasının piyasaya nasıl işlediğini ve sonuçta neden finansal sistemin dengesini etkileyebileceğini detaylandırıyor.
Temel mekanizma basit: Hazine, yeni tahviller ihraç eder ve bu tahvillerden elde edilen gelirle piyasadaki eski, düşük likiditeli tahvilleri (off-the-run) geri satın alır. Bu işlem, geri alınan tahvillerin fiyatını yükseltir. Çünkü piyasada bu tahvillere olan talep aniden artar ve alıcı Hazine gibi büyük bir oyuncudur.
Bu noktada RV (Göreli Değer) fonları devreye girer. Bu fonlar, nakit tahvilleri uzun pozisyonda tutarken, aynı tahvilin vadeli sözleşmesinde kısa pozisyon alır. Hazine’nin piyasaya müdahalesiyle off-the-run tahvillerin fiyatı yükselir. Fonlar bu tahvilleri daha yüksek fiyattan satar ve kısa vadeli pozisyonlarını kapatarak kâr elde eder.
Bu işlem, fonların hem banka hem de borsa tarafında bağlı olan teminatlarını serbest bırakmasını sağlar. Bu da daha fazla işlem yapma kapasitesi yaratır. Sonuçta likidite artar, volatilite azalır ve fonların taşıdığı risk azaltılır. Bu, piyasada klasik bir “pro-ciklik” örneğidir: Piyasa iyiye gittikçe kaldıraç artar, kaldıraç arttıkça piyasa daha da rahatlar.
Peki bu işlem gerçekten para basmak anlamına mı geliyor? Teknik olarak hayır. Çünkü Hazine yeni bir borç çıkararak eskisini kapatıyor. Bu işlem, harcama bütçesine dahil değil; Hazine, bir borçla diğerini değiştiriyor. Bu nedenle Fed’in ek para basmasına gerek kalmıyor, işlem nakit akışı açısından nötr kabul ediliyor.
Ancak etkisi nötr değil. Hazine piyasasında geri alım faaliyeti, risk algısını azaltıyor. Yatırımcılar sistemin çökmeyeceğine ikna oluyor, tahvil fiyatları yükseliyor, getiriler düşüyor. Bu da Hazine’nin ileride çıkaracağı yeni borçlar için daha düşük faizle alıcı bulmasına yardımcı oluyor.
Hayes’in ifadesiyle: “Hazine geri alımda sınır yok. Durmaz. Durmayacak.”
Bessent, borç tavanının bu yıl içinde tekrar yükseltileceğinin farkında. Hükümet harcamalarının kesilmesi konusundaysa işler pek umut verici değil. Elon Musk’ın liderliğindeki hayali “Hükümet Verimlilik Departmanı” (DOGE), yapısal ve hukuki engeller nedeniyle gereken kesintileri hızlıca yapamıyor. Elon’ın yıllık 1 trilyon dolarlık tasarruf hedefi şimdilik 150 milyar dolarda kaldı. Bu da bütçe açığının daha da büyüyebileceği anlamına geliyor.
Verilere göre, mali yılın Mart ayına kadar olan kısmında FY25 açığı, FY24’e kıyasla %22 daha yüksek seyrediyor. Elon’a güvenmeyenler için bu rakamlar daha da kaygı verici olabilir. Ayrıca, piyasada belirsizlik yaratan Trump tarifeleri ve borsadaki düşüş, vergi gelirlerinde de önemli bir gerilemeye yol açabilir. Harcamalar düşse bile gelirler yeterince artmazsa, açık yine büyür.
Bessent, bu gidişle yılın geri kalanı için borçlanma ihtiyacının artacağından endişeli. Bu durum, piyasaya daha fazla tahvil arzı anlamına gelir ve yatırımcılar bu tahviller için daha yüksek getiri talep eder. Bu da işleri zorlaştırır. O yüzden Bessent, tahvil piyasasını sakin tutmak için RV fonlarının kaldıraç kullanarak büyük alımlar yapmasını desteklemek zorunda. Bu noktada tahvil geri alımları devreye giriyor.
Hazine’nin tahvil geri alımları teknik olarak bütçe nötrdür. Yani hükümet yeni borç çıkarıp eski borcu kapatır. Bu, para arzını doğrudan artırmasa da sistemdeki kaldıraç mekanizmaları sayesinde piyasalara likidite enjekte eder. Bu durum RV fonlarının tahvilleri daha rahat almasını sağlar, piyasa rahatlar, tahvil getirileri düşer. Kısacası, hükümet daha uygun koşullarda borçlanabilir.
Buradaki kritik nokta şu: Bu borçlar özel tasarruflarla değil, bankacılık sisteminde yaratılan kaldıraçla satın alınır. Yani para tabanı büyür. Bu da daha fazla fiat para anlamına gelir. Ve böyle bir ortamda, Hayes’in gözünde sahip olunması gereken tek varlık nettir: Bitcoin. Pump up the jam!
Elbette, bu sonsuz bir kaynak değil. Geri alınabilecek off-the-run tahviller sınırlı. Ancak geri alımlar, Hazine’ye kısa vadeli oynaklığı yatıştırmak ve daha düşük maliyetle borçlanmak için güçlü bir araç sunar. Bu mekanizma sayesinde MOVE Endeksi düşer, tahvil piyasası istikrar kazanır ve sistemsel çöküş korkuları azalır.
Bu dönemi, 2022’nin üçüncü çeyreğine benzetiyorum. O zamanlar, “doğru türde beyaz çocuk” olarak tanımlanan Sam Bankman-Fried çökmüştü, Fed faiz artırımlarına devam ediyordu, tahvil fiyatları düşüyor, getiriler yükseliyordu. Janet Yellen ise piyasaya müdahale edecek bir yol arıyordu ama Fed’e güvenemiyordu. Çünkü Powell, Volcker tarzı sıkı para politikası izliyordu ve geri adım atmaya yanaşmıyordu.
Bu ortamda, Yellen ya da ekibindeki biri kritik bir içgörüde bulundu: Sistemde zaten var olan sterilize edilmiş (yani kullanılmayan) fonlar, Fed’in ters repo (RRP) programında bekliyordu. Bu fonlar, eğer yeterli getiri sunulursa tahvillere yönlenebilirdi. Yellen, kısa vadeli Hazine bonoları satarak bu fonları sisteme çekti. Böylece RRP’de tutulan 2,5 trilyon dolarlık fon, 2022’nin sonundan 2025 başlarına kadar yavaş yavaş piyasalara döndü. Aynı dönemde Bitcoin neredeyse altı kat değerlendi.
Bugün benzer bir kurulumdayız, ancak nedenler farklı. Piyasalar yine dalgalı, ama bu sefer sebep yüksek tarifeler ve ABD–Çin ekonomik ayrışması. Birçok yatırımcı Bitcoin’in sadece Nasdaq 100’ün daha volatil bir versiyonu olduğunu düşünüyor ve hâlâ Fed’den gelen klasik bir “gevşeme” (QE) açıklaması bekliyor.
Ama 2024’te işler farklı. Artık piyasalara yön veren Fed değil, Hazine. Powell’ın eli kolu bağlı. Enflasyonla mücadele ettiği sürece, Hazine’nin piyasaya pompaladığı likiditeyi “sterilize” etmesi gerekir; ama bunu yapmıyor, yapmayacak da. Dolayısıyla sistemde para birikmeye devam ediyor.
2022’de insanlar Bitcoin’in 15.000 doların altına düşebileceğini düşünüyordu. Bugün de 74.500’ün altına, hatta 60.000’in altına ineceğine inananlar var. Ancak o dönemde Yellen nasıl sistemik bir destek sağladıysa, bugün de Bessent benzer bir müdahale yürütüyor.
Yellen, RRP havuzundan likidite çekmek için kısa vadeli tahvil ihracını artırdı. Şimdi Bessent, eski tahvilleri yeni borçlarla değiştirerek RV fonlarının bu yeni arzı absorbe edebilmesini sağlıyor. Bu klasik bir QE gibi görünmese de etkisi aynı. Piyasadaki çoğu yatırımcı bu farkı anlamıyor. Sonuç? Ralli başladıktan sonra kaçıranlar, yine yükselişi izlemekle yetinecek.
Geri alımların net şekilde piyasaya destek olabilmesi için, bütçe açığının artmaya devam etmesi gerekir. Bu tabloyu netleştirecek ilk önemli tarih 1 Mayıs. Bu tarihte ABD Hazine Bakanlığı, QRA (Quarterly Refunding Announcement) ile yeni borçlanma planını ve bunun önceki tahminlerle karşılaştırmasını açıklayacak.
Eğer Bessent, daha fazla borçlanmak zorunda kalırsa ya da böyle bir beklenti oluşursa, bu vergi gelirlerinde düşüş olduğuna işaret eder. Yani harcamalar sabitken gelir azalıyorsa, açık kaçınılmaz olarak genişler.
Mayıs ortasında açıklanacak olan resmi Nisan bütçe verisi de belirleyici olacak. Bu veri, 15 Nisan vergi günüyle bağlantılı olarak devletin kasasına giren gerçek gelirleri yansıtacak. Bu sayede FY25’in (mali yıl 2025) yılbaşından bugüne (YTD) değişimi, geçen yılın aynı dönemiyle karşılaştırılabilecek. Eğer açık büyümeye devam ediyorsa, Hazine daha fazla tahvil ihraç etmek zorunda kalacak. Bu durumda da Bessent’ın, RV fonlarının daha büyük baz pozisyonlar alabilmesini sağlamak için hangi araçlara başvuracağı kritik hale gelecek.
Trump, dik bir yokuşta kayak keserek adeta bir çığ başlattı. Artık biliyoruz ki, Trump yönetimi piyasanın temellerini sarsacak kadar riskli bir politika izlediğinde, bu politikanın etkileri çok şiddetli olmadan geri adım atıyorlar. Bu da genelde daha fazla para basımıyla sonuçlanıyor — yani piyasa için yeni dolar likiditesi demek.
Eğer tahvil geri alımları piyasaları sakinleştirmeye yetmezse, Fed de devreye girecek. Zaten Mart ayındaki son toplantılarında niceliksel sıkılaştırmanın (QT) hızını düşürdüler. Bu karar, piyasaya daha fazla dolar likiditesi sağlayacağı için olumlu bir sinyaldi. Ancak Fed’in elindeki tek araç QE değil. Hazine tahvili arzını sindirebilmek için bazı alternatif politika adımları da gündeme gelebilir:
Trump tekrar gümrük sopasını salladığında (ki bunu yapacak), Bitcoin bu sefer ezilmek yerine yükselecek. Çünkü piyasa artık bu tür politikaların uzun vadede sürdürülemez olduğunu biliyor. Dolar sisteminde likiditeye ihtiyaç var. Bu da Bitcoin için boğa koşusu anlamına geliyor.
Yani evet, ben bu senaryoya oldukça pozitif bakıyorum. Kripto yatırımlarımızı zirveye çıkardık. Bitcoin’in 110.000 dolardan 74.500 dolara gerilemesini fırsat bildik. Çünkü biliyoruz ki, likidite artışlarının en büyük kazananı Bitcoin olacak. İnsanlar artık devlet kontrolündeki finansal sistemin dışında bir şey arıyor. Fiziksel alternatif altın, dijital alternatif ise Bitcoin.
Altın hep “devlet dışı güvenli liman” olarak iyi performans gösterdi. Bitcoin de teknoloji hisselerinden koptuğunda, altınla birlikte aynı sınıfa girecek.
Peki ya shitcoin’ler?
Bitcoin 110.000 doları tekrar aştığında muhtemelen hız kesmeden devam edecek. Ardından klasik döngü gelir: yatırımcılar kazançları altcoin’lere yönlendirir. Yani Alt Season (AltSzn) başlar. Ancak bu dönemde en iyi performans gösterecek token’lar, kâr eden ve bu kârı token sahiplerine aktaran projelere ait olanlar olacak. Böyle projeler nadirdir. Biz Maelstrom olarak bu tip projelere yatırım yapıyoruz. Henüz alışları bitirmedik.
Piyasada çok fazla anlamsız token var. Bu yüzden gerçekten işleyen projeler öne çıkacak. Çünkü bu projeler sadece token basmıyor, gerçek gelir yaratıyor. Gelecekte bu projelerden bazılarına ve neden sürdürülebilir olduklarına dair bir yazı daha yayınlayacağım.
O zamana kadar… kamyonu yanaştırın. Ne varsa alın.
Bu makale, Substack kaynağından alıntılanmıştır. İçeriğin tüm telif hakları yazarı Arthur Hayes’e aittir. Telif haklarına ilişkin sorularınız için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Bu içerik yalnızca bilgilendirme amacı taşımaktadır ve yazarın kişisel görüşlerini yansıtır. Gate.TR’nin resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. İçerikte yer alan marka, kurum, kuruluş veya kişilerle Gate.TR’nin herhangi bir ilişkisi bulunmamaktadır.
Bu içerik, yatırım tavsiyesi niteliğinde değildir. Dijital varlık alım-satımını teşvik etmeyi amaçlamaz, yalnızca bilgilendirme amaçlıdır.
Kripto varlıklar yüksek risk içerir ve ciddi fiyat dalgalanmalarına maruz kalabilir. Yatırım kararı vermeden önce kendi finansal durumunuzu değerlendirmeli ve kararınızı bağımsız olarak vermelisiniz.
Makalede yer alan veriler ve grafikler yalnızca genel bilgilendirme amacıyla sunulmuştur. Tüm içerikler özenle hazırlanmış olsa da, olası hata veya eksikliklerden dolayı sorumluluk kabul edilmez.
Gate Akademi ekibi bu içeriği farklı dillere çevirebilir. Hiçbir çeviri makale; kopyalanamaz, çoğaltılamaz veya izinsiz dağıtılamaz.
Paylaş
İçindekiler
Hayes, Hazine’nin tahvil geri alım işlemlerinin piyasaya likidite sağladığını ve bu süreçte Bitcoin’in en büyük faydayı sağlayan varlık olarak öne çıktığını savunuyor. Yazı, yalnızca makroekonomik gelişmelere dair çarpıcı bir analiz değil, aynı zamanda Bitcoin için dip noktasının stratejik bir tespitini içeriyor.
Hayes, makalesine kayak yaparken öğrendiği bir teknik olan “kayak kesimi”nden söz ederek başlıyor. Bu teknik, bir yamacın çığa ne kadar yatkın olduğunu ölçmek için yapılır. Aynı şekilde, Trump’ın 2 Nisan’da açıkladığı sert gümrük tarifeleri de finansal sistemde bir tür çığ etkisi yarattı. Bu kararlar, ekonomistlerin öngördüğünden daha sertti ve piyasalarda büyük sarsıntılara yol açtı.
Tarifeler, ABD ile Çin’in karşılıklı sertleşmesine neden oldu. Finansal piyasalarda büyük kayıplar yaşandı. ABD tahvil piyasasında oynaklık MOVE Endeksi ile rekor seviyelere çıktı. Bu baskının ardından Trump yönetimi tarifelerde geri adım attı; Çin dışındaki ülkelere uygulamaları 90 günlüğüne durdurdu.
Ardından gelen açıklamalar, piyasanın toparlanma sürecini başlattı. Boston Fed Başkanı Susan Collins, Fed’in gerekirse müdahale etmeye hazır olduğunu söyledi. Ancak piyasa tepkisi zayıftı. Asıl kırılma, Hazine Bakanı Scott Bessent’ın Bloomberg’e verdiği röportajla yaşandı. Bessent, Hazine’nin tahvil geri alımlarını artırabileceğini duyurdu. Hayes, bu adımı “her şey yolunda”dan “acilen müdahale edilmeli”ye geçiş olarak tanımlıyor.
Bu açıklamaların ardından piyasalar toparlandı ve Hayes’e göre Bitcoin yerel dip seviyesini gördü: 74.500 dolar.
Hayes, bu gelişmeleri değerlendirirken üç önemli çıkarıma ulaşıyor. İlki, tahvil piyasasındaki volatilitenin hangi seviyede tehlikeli kabul edildiğini artık biliyoruz. İkincisi, politika yapıcılar bu tür riskleri hafifletmek için hangi araçları kullanacaklarını gösterdi. Üçüncüsü, Bitcoin bu tür kriz anlarında pozitif ayrışıyor.
Hayes’e göre, bir sonraki tarifeler gerilimi ya da politik dalgalanmada, Bitcoin yeniden değer kazanacak. Çünkü piyasa, para politikası yapıcılarının tahvil piyasasını sakin tutmak için likiditeyi artıracağını biliyor.
Makalenin bir diğer önemli noktası, Bessent’ın uygulamaya soktuğu “QE olmayan QE” hamlesi. Bu yöntemde, eski tahviller geri alınarak yeni tahviller ihraç ediliyor. Teknik olarak sisteme yeni para eklenmiyor gibi görünse de, piyasadaki likidite artıyor. Hayes, bu yaklaşımı 2022’nin üçüncü çeyreğinde uygulanan ve Janet Yellen’ın başlattığı ters repo (RRP) boşaltma hamlesine benzetiyor. O dönemde de benzer şekilde, Bitcoin FTX çöküşünün ardından yerel dip yaşamıştı.
Bugün ise, Hayes’e göre benzer bir yerel dip 2025’in ikinci çeyreğinde yaşandı. Çünkü Bessent’ın açıklamaları, piyasaya yeni bir likidite dalgası başlatma sinyali verdi.
Arthur Hayes’in analizi, piyasa krizleri ile parasal müdahaleler arasındaki bağı güçlü bir metaforla anlatıyor: “Ski Cut” Türkçesi Kayak Kesimi olan bu ifade, kayak yaparken hangi dönüşün çığa neden olacağını bilmemeyi ancak riskleri analiz edebilmeyi ifade eder. Trump’ın gümrük vergileriyle tetiklenen dalga, kısa sürede piyasa davranışlarını değiştirdi ve politika yapıcıları harekete geçirdi.
Hayes’e göre, tüm bu süreçten çıkarılacak net bir sonuç var: Bitcoin’in dibi görüldü ve bir sonraki çalkantıda, yeni zirveler için hazır olacak.
Arthur Hayes, bu bölümde Trump’ın dış ticaret politikalarının yalnızca retorik değil, derin ekonomik etkiler doğurduğunu ve bu etkinin özellikle finansal sistemde bir “maksimum acı” noktasına nasıl ulaştığını ele alıyor. Hedef açık: ABD’nin cari açığını sıfıra indirmek. Ancak bunu başarmak için gereken ayarlamalar oldukça sert ve tarifeler bu dönüşümün ana aracı.
Hayes’e göre Trump’ın ekibi, küreselleşmenin mağdur ettiği seçmen kitlesine sesleniyor ve “Wall Street” değil, “Main Street” öncelikli bir ekonomi yaklaşımı benimsemeye çalışıyor. Ancak bu yaklaşımın uygulanması, piyasalarda ciddi bozulmalara neden oluyor.
Trump’ın gümrük politikalarının doğrudan sonucu, yabancı ihracatçıların daha az dolar kazanması. Bu da onların ABD hisse senetleri ve tahvillerine olan talebini azaltıyor. Ayrıca, yeni tedarik zincirleri kurmak zorunda kalan bu ihracatçılar, yeniden yapılanma maliyetini finanse etmek için ellerindeki Amerikan varlıklarını, özellikle tahvil ve hisseleri, satmak zorunda kalıyorlar. Bu satışlar ise doğrudan piyasa çöküşüne yol açıyor.
İlk başta, yatırımcılar güvenli liman olarak hazine bonolarına yöneldi, bu da fiyatların yükselip getirilerin düşmesine yol açtı. Ancak ardından tahvil ve hisse senedi fiyatları birlikte düşmeye başladı. Bu senaryo, finansal sistemin stres altına girdiğine işaret ediyor.
Hayes, özellikle hedge fonlar üzerindeki etkileri detaylandırıyor. Bu fonlar yüksek kaldıraçla çalışır ve genellikle düşük volatilite ortamında kazanç sağlar. Ancak Trump’ın tarifeleri ve ardından gelen piyasa tepkileri volatiliteyi fırlattı. Bu durum, risk yöneticilerinin teminat gereksinimlerini artırmasına, fonların pozisyonlarını kapatmak zorunda kalmasına ve hatta bazı durumlarda iflasa sürüklenmelerine neden oldu.
Bazı yatırım bankalarının bu durumdan çıkar sağlaması ise Hayes’in dikkat çektiği başka bir gerçek. Müşteriler tasfiye edilirken, bankalar bu varlıkları ucuza kapatıp sonrasında fiyatlar toparlandığında kâr elde edebiliyor.
Normalde piyasalarda riskten kaçış olduğunda hisse senetleri düşer, tahvil fiyatları yükselir. Ancak “Kurtuluş Günü” sonrasında her iki varlık sınıfı da birlikte düştü. Bu da alışılmış korelasyonların çöktüğünü ve finansal sistemde daha derin yapısal sorunlar olduğunu gösteriyor. Hayes burada soruyor: Bu durum, sadece geçici bir panik mi, yoksa Fed ve Hazine’nin yeni parasal müdahalelerle çözmesi gereken bir yapısal bozukluk mu?
Hayes, RV (Göreli Değer) fonlarının büyük oranda tahvil bazlı arbitraj işlemlerine bağımlı olduğunu vurguluyor. Bu stratejide yatırımcı, tahvili nakit piyasadan alırken aynı anda vadeli işlem sözleşmesi satar. Aradaki fiyat farkından kar etmeyi umar. Ancak bu strateji yüksek teminat gerektirir. Ve bu teminat, hem bankaların repo işlemlerinde hem de vadeli işlem borsalarında volatiliteye göre belirlenir.
Piyasalar sarsıldığında bankalar daha fazla teminat talep eder, borsalar başlangıç marjlarını yükseltir ve bu da RV fonlarının pozisyonlarını küçültmesine ya da tamamen kapatmasına neden olur. Böyle durumlarda tahvil piyasasında ciddi satış baskısı oluşur, fiyatlar düşer, likidite kurur.
Hayes, bu kırılganlığı özellikle 10 yıllık tahvil piyasası üzerinden açıklıyor. Çünkü 10 yıllık tahviller, küresel likiditenin merkezinde yer alır ve tahvil ticareti için referans kabul edilir. Ancak zamanla bu tahvillerin “off-the-run” yani düşük likit hale gelmesi, repo işlemleri için daha fazla teminat gerektirir ve RV fonları için baskı artar.
Trump’ın ticaret politikaları yalnızca ekonomik değil, finansal sistemin en hassas dengelerine doğrudan etki ediyor. Hazine piyasasına olan güvenin kırılması, yabancı talebin azalması ve hedge fonların sistemdeki dengeyi sağlayamaması, 2020’deki pandemi veya 2008 krizine benzer stres işaretlerini ortaya koyuyor.
Hayes’in yorumu açık: Bu düzeydeki volatilite, yalnızca politika yapıcıların “para basarak çözmeye çalıştığı” durumlarda görülür. Ve bu defa da farklı olmayacak. Max Acı, yeniden geldi.
Hazine tahvili piyasasında, özellikle “temel ticaret” (basis trade) olarak adlandırılan stratejinin taşıdığı risk ve bu alandaki ana oyuncuların nasıl finanse edildiği, giderek daha fazla dikkat çekiyor. Bu konudaki en açık veriler, Hazine Borç Alma Danışma Komitesi (TBAC) tarafından yayınlanan Çeyreklik Yeniden Finansman Duyuruları’nda (QRA) yer aldı. TBAC, 2022’den itibaren ABD tahvillerinin marjinal alıcılarının büyük ölçüde bu tür işlemlere giren Göreli Değer (RV) hedge fonları olduğunu belirtiyor. Nisan 2024’te CFTC’ye sunulan detaylı bir rapor da bu tespiti destekliyor.
Her likidite krizinde korkuları tetikleyen aynı zincirleme etki çalışıyor:
Tüccarlar ve profesyonel yatırımcılar bu kırılgan yapının farkında. Bu nedenle, tahvil piyasasında volatilite arttığında, herkes bir “zorunlu satış dalgası” geleceğini önceden tahmin ediyor. Bu beklenti bile piyasanın düşüşünü hızlandırıyor. Yani korkunun kendisi, zincirleme satışları daha da hızlandıran bir etken haline geliyor.
Bu durum finansal basında ve düzenleyici kurumlarda da yankı bulmuş durumda. Regülatörler ve analistler, bu yapının sistemik stres oluşturabileceği konusunda uyarılarda bulunuyor. Ancak hâlâ çözülmemiş bir soru var:
Hayes burada çok net bir soruyu ortaya koyuyor: Eğer bu yapı piyasa için açık bir stres kaynağıysa ve temel ticaret pozisyonlarını sürdürebilmek için fonlara daha fazla kaldıraç gerektiği biliniyorsa, Hazine veya Fed gibi kurumların bu süreci yönetmek adına elinde hangi politika araçları var?
Cevap tam olarak net değil. Ancak ima edilen şu: Hazine, sistemik bir kriz yaşanmadan önce, tahvil piyasasında daha fazla istikrar sağlamak için hedge fonlara giden kaldıraç akışını doğrudan ya da dolaylı olarak sınırlayabilir veya yönlendirebilir. Aksi takdirde, bu döngü bir kez daha tetiklendiğinde, etkileri daha yıkıcı olabilir.
Birkaç yıl önce ABD Hazine Bakanlığı, yeni bir tahvil geri alım programı başlattı. O dönem birçok analist bu hamlenin ileride para basımını teşvik edebileceğini düşündü. Arthur Hayes ise, bu geri alım mekanizmasının piyasaya nasıl işlediğini ve sonuçta neden finansal sistemin dengesini etkileyebileceğini detaylandırıyor.
Temel mekanizma basit: Hazine, yeni tahviller ihraç eder ve bu tahvillerden elde edilen gelirle piyasadaki eski, düşük likiditeli tahvilleri (off-the-run) geri satın alır. Bu işlem, geri alınan tahvillerin fiyatını yükseltir. Çünkü piyasada bu tahvillere olan talep aniden artar ve alıcı Hazine gibi büyük bir oyuncudur.
Bu noktada RV (Göreli Değer) fonları devreye girer. Bu fonlar, nakit tahvilleri uzun pozisyonda tutarken, aynı tahvilin vadeli sözleşmesinde kısa pozisyon alır. Hazine’nin piyasaya müdahalesiyle off-the-run tahvillerin fiyatı yükselir. Fonlar bu tahvilleri daha yüksek fiyattan satar ve kısa vadeli pozisyonlarını kapatarak kâr elde eder.
Bu işlem, fonların hem banka hem de borsa tarafında bağlı olan teminatlarını serbest bırakmasını sağlar. Bu da daha fazla işlem yapma kapasitesi yaratır. Sonuçta likidite artar, volatilite azalır ve fonların taşıdığı risk azaltılır. Bu, piyasada klasik bir “pro-ciklik” örneğidir: Piyasa iyiye gittikçe kaldıraç artar, kaldıraç arttıkça piyasa daha da rahatlar.
Peki bu işlem gerçekten para basmak anlamına mı geliyor? Teknik olarak hayır. Çünkü Hazine yeni bir borç çıkararak eskisini kapatıyor. Bu işlem, harcama bütçesine dahil değil; Hazine, bir borçla diğerini değiştiriyor. Bu nedenle Fed’in ek para basmasına gerek kalmıyor, işlem nakit akışı açısından nötr kabul ediliyor.
Ancak etkisi nötr değil. Hazine piyasasında geri alım faaliyeti, risk algısını azaltıyor. Yatırımcılar sistemin çökmeyeceğine ikna oluyor, tahvil fiyatları yükseliyor, getiriler düşüyor. Bu da Hazine’nin ileride çıkaracağı yeni borçlar için daha düşük faizle alıcı bulmasına yardımcı oluyor.
Hayes’in ifadesiyle: “Hazine geri alımda sınır yok. Durmaz. Durmayacak.”
Bessent, borç tavanının bu yıl içinde tekrar yükseltileceğinin farkında. Hükümet harcamalarının kesilmesi konusundaysa işler pek umut verici değil. Elon Musk’ın liderliğindeki hayali “Hükümet Verimlilik Departmanı” (DOGE), yapısal ve hukuki engeller nedeniyle gereken kesintileri hızlıca yapamıyor. Elon’ın yıllık 1 trilyon dolarlık tasarruf hedefi şimdilik 150 milyar dolarda kaldı. Bu da bütçe açığının daha da büyüyebileceği anlamına geliyor.
Verilere göre, mali yılın Mart ayına kadar olan kısmında FY25 açığı, FY24’e kıyasla %22 daha yüksek seyrediyor. Elon’a güvenmeyenler için bu rakamlar daha da kaygı verici olabilir. Ayrıca, piyasada belirsizlik yaratan Trump tarifeleri ve borsadaki düşüş, vergi gelirlerinde de önemli bir gerilemeye yol açabilir. Harcamalar düşse bile gelirler yeterince artmazsa, açık yine büyür.
Bessent, bu gidişle yılın geri kalanı için borçlanma ihtiyacının artacağından endişeli. Bu durum, piyasaya daha fazla tahvil arzı anlamına gelir ve yatırımcılar bu tahviller için daha yüksek getiri talep eder. Bu da işleri zorlaştırır. O yüzden Bessent, tahvil piyasasını sakin tutmak için RV fonlarının kaldıraç kullanarak büyük alımlar yapmasını desteklemek zorunda. Bu noktada tahvil geri alımları devreye giriyor.
Hazine’nin tahvil geri alımları teknik olarak bütçe nötrdür. Yani hükümet yeni borç çıkarıp eski borcu kapatır. Bu, para arzını doğrudan artırmasa da sistemdeki kaldıraç mekanizmaları sayesinde piyasalara likidite enjekte eder. Bu durum RV fonlarının tahvilleri daha rahat almasını sağlar, piyasa rahatlar, tahvil getirileri düşer. Kısacası, hükümet daha uygun koşullarda borçlanabilir.
Buradaki kritik nokta şu: Bu borçlar özel tasarruflarla değil, bankacılık sisteminde yaratılan kaldıraçla satın alınır. Yani para tabanı büyür. Bu da daha fazla fiat para anlamına gelir. Ve böyle bir ortamda, Hayes’in gözünde sahip olunması gereken tek varlık nettir: Bitcoin. Pump up the jam!
Elbette, bu sonsuz bir kaynak değil. Geri alınabilecek off-the-run tahviller sınırlı. Ancak geri alımlar, Hazine’ye kısa vadeli oynaklığı yatıştırmak ve daha düşük maliyetle borçlanmak için güçlü bir araç sunar. Bu mekanizma sayesinde MOVE Endeksi düşer, tahvil piyasası istikrar kazanır ve sistemsel çöküş korkuları azalır.
Bu dönemi, 2022’nin üçüncü çeyreğine benzetiyorum. O zamanlar, “doğru türde beyaz çocuk” olarak tanımlanan Sam Bankman-Fried çökmüştü, Fed faiz artırımlarına devam ediyordu, tahvil fiyatları düşüyor, getiriler yükseliyordu. Janet Yellen ise piyasaya müdahale edecek bir yol arıyordu ama Fed’e güvenemiyordu. Çünkü Powell, Volcker tarzı sıkı para politikası izliyordu ve geri adım atmaya yanaşmıyordu.
Bu ortamda, Yellen ya da ekibindeki biri kritik bir içgörüde bulundu: Sistemde zaten var olan sterilize edilmiş (yani kullanılmayan) fonlar, Fed’in ters repo (RRP) programında bekliyordu. Bu fonlar, eğer yeterli getiri sunulursa tahvillere yönlenebilirdi. Yellen, kısa vadeli Hazine bonoları satarak bu fonları sisteme çekti. Böylece RRP’de tutulan 2,5 trilyon dolarlık fon, 2022’nin sonundan 2025 başlarına kadar yavaş yavaş piyasalara döndü. Aynı dönemde Bitcoin neredeyse altı kat değerlendi.
Bugün benzer bir kurulumdayız, ancak nedenler farklı. Piyasalar yine dalgalı, ama bu sefer sebep yüksek tarifeler ve ABD–Çin ekonomik ayrışması. Birçok yatırımcı Bitcoin’in sadece Nasdaq 100’ün daha volatil bir versiyonu olduğunu düşünüyor ve hâlâ Fed’den gelen klasik bir “gevşeme” (QE) açıklaması bekliyor.
Ama 2024’te işler farklı. Artık piyasalara yön veren Fed değil, Hazine. Powell’ın eli kolu bağlı. Enflasyonla mücadele ettiği sürece, Hazine’nin piyasaya pompaladığı likiditeyi “sterilize” etmesi gerekir; ama bunu yapmıyor, yapmayacak da. Dolayısıyla sistemde para birikmeye devam ediyor.
2022’de insanlar Bitcoin’in 15.000 doların altına düşebileceğini düşünüyordu. Bugün de 74.500’ün altına, hatta 60.000’in altına ineceğine inananlar var. Ancak o dönemde Yellen nasıl sistemik bir destek sağladıysa, bugün de Bessent benzer bir müdahale yürütüyor.
Yellen, RRP havuzundan likidite çekmek için kısa vadeli tahvil ihracını artırdı. Şimdi Bessent, eski tahvilleri yeni borçlarla değiştirerek RV fonlarının bu yeni arzı absorbe edebilmesini sağlıyor. Bu klasik bir QE gibi görünmese de etkisi aynı. Piyasadaki çoğu yatırımcı bu farkı anlamıyor. Sonuç? Ralli başladıktan sonra kaçıranlar, yine yükselişi izlemekle yetinecek.
Geri alımların net şekilde piyasaya destek olabilmesi için, bütçe açığının artmaya devam etmesi gerekir. Bu tabloyu netleştirecek ilk önemli tarih 1 Mayıs. Bu tarihte ABD Hazine Bakanlığı, QRA (Quarterly Refunding Announcement) ile yeni borçlanma planını ve bunun önceki tahminlerle karşılaştırmasını açıklayacak.
Eğer Bessent, daha fazla borçlanmak zorunda kalırsa ya da böyle bir beklenti oluşursa, bu vergi gelirlerinde düşüş olduğuna işaret eder. Yani harcamalar sabitken gelir azalıyorsa, açık kaçınılmaz olarak genişler.
Mayıs ortasında açıklanacak olan resmi Nisan bütçe verisi de belirleyici olacak. Bu veri, 15 Nisan vergi günüyle bağlantılı olarak devletin kasasına giren gerçek gelirleri yansıtacak. Bu sayede FY25’in (mali yıl 2025) yılbaşından bugüne (YTD) değişimi, geçen yılın aynı dönemiyle karşılaştırılabilecek. Eğer açık büyümeye devam ediyorsa, Hazine daha fazla tahvil ihraç etmek zorunda kalacak. Bu durumda da Bessent’ın, RV fonlarının daha büyük baz pozisyonlar alabilmesini sağlamak için hangi araçlara başvuracağı kritik hale gelecek.
Trump, dik bir yokuşta kayak keserek adeta bir çığ başlattı. Artık biliyoruz ki, Trump yönetimi piyasanın temellerini sarsacak kadar riskli bir politika izlediğinde, bu politikanın etkileri çok şiddetli olmadan geri adım atıyorlar. Bu da genelde daha fazla para basımıyla sonuçlanıyor — yani piyasa için yeni dolar likiditesi demek.
Eğer tahvil geri alımları piyasaları sakinleştirmeye yetmezse, Fed de devreye girecek. Zaten Mart ayındaki son toplantılarında niceliksel sıkılaştırmanın (QT) hızını düşürdüler. Bu karar, piyasaya daha fazla dolar likiditesi sağlayacağı için olumlu bir sinyaldi. Ancak Fed’in elindeki tek araç QE değil. Hazine tahvili arzını sindirebilmek için bazı alternatif politika adımları da gündeme gelebilir:
Trump tekrar gümrük sopasını salladığında (ki bunu yapacak), Bitcoin bu sefer ezilmek yerine yükselecek. Çünkü piyasa artık bu tür politikaların uzun vadede sürdürülemez olduğunu biliyor. Dolar sisteminde likiditeye ihtiyaç var. Bu da Bitcoin için boğa koşusu anlamına geliyor.
Yani evet, ben bu senaryoya oldukça pozitif bakıyorum. Kripto yatırımlarımızı zirveye çıkardık. Bitcoin’in 110.000 dolardan 74.500 dolara gerilemesini fırsat bildik. Çünkü biliyoruz ki, likidite artışlarının en büyük kazananı Bitcoin olacak. İnsanlar artık devlet kontrolündeki finansal sistemin dışında bir şey arıyor. Fiziksel alternatif altın, dijital alternatif ise Bitcoin.
Altın hep “devlet dışı güvenli liman” olarak iyi performans gösterdi. Bitcoin de teknoloji hisselerinden koptuğunda, altınla birlikte aynı sınıfa girecek.
Peki ya shitcoin’ler?
Bitcoin 110.000 doları tekrar aştığında muhtemelen hız kesmeden devam edecek. Ardından klasik döngü gelir: yatırımcılar kazançları altcoin’lere yönlendirir. Yani Alt Season (AltSzn) başlar. Ancak bu dönemde en iyi performans gösterecek token’lar, kâr eden ve bu kârı token sahiplerine aktaran projelere ait olanlar olacak. Böyle projeler nadirdir. Biz Maelstrom olarak bu tip projelere yatırım yapıyoruz. Henüz alışları bitirmedik.
Piyasada çok fazla anlamsız token var. Bu yüzden gerçekten işleyen projeler öne çıkacak. Çünkü bu projeler sadece token basmıyor, gerçek gelir yaratıyor. Gelecekte bu projelerden bazılarına ve neden sürdürülebilir olduklarına dair bir yazı daha yayınlayacağım.
O zamana kadar… kamyonu yanaştırın. Ne varsa alın.
Bu makale, Substack kaynağından alıntılanmıştır. İçeriğin tüm telif hakları yazarı Arthur Hayes’e aittir. Telif haklarına ilişkin sorularınız için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Bu içerik yalnızca bilgilendirme amacı taşımaktadır ve yazarın kişisel görüşlerini yansıtır. Gate.TR’nin resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. İçerikte yer alan marka, kurum, kuruluş veya kişilerle Gate.TR’nin herhangi bir ilişkisi bulunmamaktadır.
Bu içerik, yatırım tavsiyesi niteliğinde değildir. Dijital varlık alım-satımını teşvik etmeyi amaçlamaz, yalnızca bilgilendirme amaçlıdır.
Kripto varlıklar yüksek risk içerir ve ciddi fiyat dalgalanmalarına maruz kalabilir. Yatırım kararı vermeden önce kendi finansal durumunuzu değerlendirmeli ve kararınızı bağımsız olarak vermelisiniz.
Makalede yer alan veriler ve grafikler yalnızca genel bilgilendirme amacıyla sunulmuştur. Tüm içerikler özenle hazırlanmış olsa da, olası hata veya eksikliklerden dolayı sorumluluk kabul edilmez.
Gate Akademi ekibi bu içeriği farklı dillere çevirebilir. Hiçbir çeviri makale; kopyalanamaz, çoğaltılamaz veya izinsiz dağıtılamaz.