Bu gelişme, DeFi dünyasında yatırım yapmayı kolaylaştırma yolunda önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Ancak genel olarak DeFi sisteminin, yatırım sürecini daha anlaşılır hale getirmek ve giriş engellerini azaltmak için köklü bir yeniden yapılanmaya ihtiyaç duyduğu da açık.
Giderek olgunlaşan teknik altyapılar, karmaşık on-chain faaliyetlerin sadeleştirilmesini mümkün kılıyor. Eski sistemler, yerlerini daha kullanıcı dostu ve akıllı çözümlere bırakmaya hazırlanıyor. Artık amaç odaklı mekanizmalar, Telegram/on-chain botları ve yapay zeka destekli ajanlar, yatırım sürecinde kullanıcıya rehberlik edebilecek düzeye geliyor. Böylece yetkilendirme, karar alma ve yatırım gerçekleştirme gibi süreçlerde kullanıcıdan beklenen teknik bilgi seviyesi azalıyor.
Glider’ın bu yeni yaklaşımı, DeFi alanında basitlik, erişilebilirlik ve otomasyon kavramlarını öne çıkararak yatırımın doğasını değiştirmeye aday.
DeFi’nin erken dönemleri, “Lego” yaklaşımlarıyla şekillendi. Kullanıcılar, farklı protokolleri bir araya getirerek kendi stratejilerini kurabiliyorlardı. Ancak bu yapı, güvenlik, erişilebilirlik ve sürdürülebilirlik açısından birçok eksik taşıyordu. Şimdi ise, daha entegre, kullanıcı dostu ve güvenli bir servet yönetimi dönemine geçiş yaşanıyor.
Glider, 2023 sonunda Anagram çatısı altında bir iç girişim olarak doğdu. Başlangıçta, işlem adımlarını bir araya getiren ve on-chain yatırımları kolaylaştıran bir Onchain Bot çözümüydü.
Her ne kadar bu model yeni görünmese de, kullanıcıların yatırımlarını yönetmelerine yardımcı olmak her zaman geçerli bir ihtiyaçtı. Geleneksel finans (TradFi) döneminde olduğu gibi DeFi Yazı döneminde de bu ihtiyaç varlığını korudu. Glider şu anda hâlâ iç geliştirme aşamasında. Ancak paylaşılan bilgilere göre, platformun vizyonu özetle şu şekilde:
Mevcut DeFi araçlarını entegre ederek ve çeşitli sektörlerdeki projelerle API bağlantıları kurarak, B2B2C modeliyle kullanıcı kazanımı hedefleniyor. Aynı zamanda, kullanıcıların kendi yatırım stratejilerini oluşturması ve paylaşması teşvik ediliyor. Kullanıcılar başkalarının yatırımlarını yansıtabilir, işlemleri kopyalayabilir veya grup yatırımı yaparak daha yüksek getiri elde etmeye çalışabilir.
Teknolojik açıdan bakıldığında; yapay zeka ajanları, büyük dil modelleri (LLM’ler), “intent” çerçeveleri ve zincir soyutlama desteğiyle böyle bir sistemi kurmak oldukça mümkün. Ancak esas zorluk teknik değil; kullanıcıyı ikna etmek ve güven oluşturmakta yatıyor. On-chain ürünlerin, merkezi borsalar kadar yaygınlaşamamasının temel nedeni de bu: Kullanıcılar, merkezsizleşmeyi benimsemeye istekli olabilir, fakat bunun beraberinde getirdiği güvenlik risklerine genellikle hazır değiller.
Furucombo örneği bu konuda önemli bir ders niteliğinde. 2020’de yatırım almasına ve getiri stratejilerini basitleştirmeye çalışmasına rağmen, kullanıcılar platformda kalıcı olmadı. Zincir üzerindeki karmaşık stratejiler, özellikle bireysel yatırımcılar için büyük sermaye sahipleriyle rekabet edilemeyecek kadar dezavantajlıydı. Yüksek getiri döneminde istikrarlı ve düşük riskli yatırımlar göz ardı edildi.
Günümüzde, daha geniş kitlelerin ulaşabileceği bir yatırım deneyimi ön planda. Bu sürece “varlık yönetiminin sivil çağı” da denebilir. Geleneksel finans dünyasında zengin yatırımcılar için geliştirilen ETF’lerin, daha erişilebilir versiyonları artık perakende yatırımcılara da hitap ediyor.
ETF benzeri araçlar yalnızca hisse senedi piyasasıyla sınırlı değil. Binance gibi platformlar bu modeli 2021 yılında denemeye başladı. Teknik olarak bu, tokenizasyonun yolunu açtı ve süreç sonunda RWA (Gerçek Dünya Varlıkları) yaklaşımına dönüştü. Bu model, yatırım araçlarını dijitalleştirerek daha geniş bir kullanıcı kitlesine sunmayı amaçlıyor.
Kaynak: Exponential
Geleceğe dair en kritik sorulardan biri şu: DeFi’nin eski formu yeniden canlanabilir mi, yoksa bu alanın zirvesi çoktan geride mi kaldı? Bu soru sadece sektörün gidişatını değil, Web3’ün internetin doğal evrimi mi yoksa yalnızca bir FinTech versiyonu mu olduğunu da belirleyecek.
Glider’ın yaklaşımı, bu geçişe dair önemli ipuçları veriyor. Blok zinciri üzerindeki getirileri, tıpkı ETF’ler ya da 401(k) planlarında olduğu gibi endekslere dönüştürme fikri, küresel varlık yönetimi çağını başlatabilecek bir model. Tıpkı ABD hisse senetleri piyasasında olduğu gibi, büyük perakende yatırımcı kitlelerinin istikrarlı getirilere olan talebi DeFi’nin yönünü şekillendirecek gibi görünüyor.
Gerçek dünya varlıklarının (RWA) zincire taşınması bu dönüşümün merkezinde yer alıyor. FTX ve Terra çöküşlerinin ardından güvenli, getirili dijital varlıklara olan ihtiyaç arttı. Bu süreçte RWA konsepti daha da görünür hâle geldi. Andre Cronje’nin de belirttiği gibi, çoğu insanın önceliği merkeziyetsizlik değil, getiri ve istikrardır.
Yine de zincir üzerindeki likidite hâlâ sınırlı. Bunun temel nedenlerinden biri, DeFi ürünlerinin çok fazla çeşitlilik ve teknik bilgi gerektirmesi. Merkezi borsalarda işlem yapan kullanıcılar, DeFi’ye geçerken genellikle karmaşık süreçlerle karşılaşıyor. Ancak bu eğilim yavaş yavaş değişiyor. Ethena gibi projeler, ücret gelirlerini on-chain getiriye çeviren sistemler kuruyor. Hyperliquid ise sürekli sözleşme likiditesini zincire taşıyor. Her iki model de, zincir üzerindeki likiditenin büyüme potansiyelini açıkça gösteriyor.
DeFiLlama ve Exponential gibi platformlar, APY hesaplama ve strateji pazarları sunarak bu talebe karşılık veriyor. Fakat blockchain’in doğası gereği, yüksek verimli stratejilerin gizlenememesi bir sorun teşkil ediyor. Stratejiler hızla kopyalanıyor, rekabet artıyor ve getiriler düzleşiyor. Bu da oyunu büyük oyuncuların lehine çeviriyor.
Bugün, kriptoda kalıcı başarı elde etmiş birkaç ürün kategorisi bulunuyor: borsalar, stabil paralar, DeFi protokolleri ve açık blok zincirleri. Diğer kategoriler – NFT’ler, meme coin’ler gibi – büyük ölçüde geçici hype’lara dayanıyor ve kendi kendini sürdüremez yapılar sunuyor. Buna karşın, RWA’lar sürdürülebilir bir kullanım alanı oluşturuyor ve sektöre gerçek dünyayla güçlü bir bağ kazandırıyor.
Ethereum’un yerini sorgulayanlar olsa da, genel gidişat zincire geçişi doğruluyor. Bugün yaşananlar belki de zincirlerin altyapı rolüne geri döndüğü, gerçek kullanım senaryolarının ön plana çıktığı bir kırılma anı. Kalıcı ve pratik ürünlerin doğacağı bir dönem başlıyor olabilir.
Glider’ın da odaklandığı bu yeni faz, yalnızca teknolojiyi değil, kullanıcı alışkanlıklarını, yatırımı ve servet yönetimini de kalıcı biçimde değiştirme potansiyeline sahip.
Resim Açıklaması: Verim Hesaplama Araçları
Kaynak: @cshift_io
Yukarıda sayılan ana ürün kategorilerinin dışında, vfat.tools gibi araçlar da uzun süredir ekosistemde yer alıyor. Bu açık kaynaklı platform, yıllardır APY hesaplama hizmeti sunarak özellikle yield farming yapan kullanıcılar için referans noktası haline geldi. De.Fi, Beefy ve RWA.xyz gibi projeler de kendi odak alanlarında getiri ürünlerini öne çıkarıyor. Her biri farklı strateji sunumları ve veri görselleştirme şekilleriyle yatırımcılara rehberlik etmeye çalışıyor.
Zamanla bu tür araçların odağı, salt getiri hesaplamalarının ötesine geçerek doğrudan getiri sağlayan varlıklar (YBS) gibi ürünlere kaydı. Yani kullanıcılar artık yalnızca potansiyel getirileri değil, aynı zamanda bu getirilerin nasıl ve nereden üretildiğini de anlamaya çalışıyor.
Ancak bu gelişmelerle birlikte yeni bir tartışma da gündeme geliyor: yapay zeka temelli araçlara olan güvenin artması, yetki paylaşımı ve sorumluluk alanlarının belirsizleşmesine neden oluyor. Daha fazla insan müdahalesi sistemin güvenilirliğini artırabilir, fakat bu durum kullanıcı deneyimini olumsuz etkileyebilir. Tam otomasyon ise kullanım kolaylığı sunsa da, hata ya da kayıp durumunda sorumluluğun kime ait olacağı sorusunu doğurur.
Bu dengeyi sağlamak için önerilen çözümlerden biri, bilgi akışı ile sermaye akışını birbirinden ayırmak olabilir. Kullanıcıların strateji üretip paylaştığı, topluluk tabanlı bir ortam oluşturmak; proje ekiplerini daha rekabetçi ve hızlı iyileştirme süreçlerine teşvik ederken, perakende kullanıcıların da daha fazla fayda sağlamasını mümkün kılabilir.
Glider, a16z’nin desteğiyle kısa sürede dikkat çeken bir proje hâline geldi. Ancak bu ilginin ardında hâlâ çözülmemiş iki temel sorun bulunuyor: yetkilendirme ve risk.
Burada “yetkilendirme” sadece cüzdan izinleriyle sınırlı değil. Aynı zamanda, yapay zekânın yatırım kararlarında insan beklentilerini ne ölçüde karşılayabileceği ve olası kayıplarda sorumluluğun nasıl paylaşılacağı gibi soruları da içeriyor. Eğer yapay zeka destekli yatırımlar başarısız olursa, kullanıcıyı mı suçlamalıyız, geliştiriciyi mi, yoksa algoritmayı mı?
Bu sorular hâlâ açık. Ancak kesin olan şu ki, kripto dünyası parçalı yapısına rağmen gelişmeye devam ediyor. Blockchain, hâlâ dijital çağın en umut verici kamusal alanlarından biri olmayı sürdürüyor.
Bu makale, Weixin kaynağından alıntılanmıştır. İçeriğin tüm telif hakları yazarı Zuoye Waiboshan’a aittir. Telif haklarına ilişkin sorularınız için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Bu içerik yalnızca bilgilendirme amacı taşımaktadır ve yazarın kişisel görüşlerini yansıtır. Gate.TR’nin resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. İçerikte yer alan marka, kurum, kuruluş veya kişilerle Gate.TR’nin herhangi bir ilişkisi bulunmamaktadır.
Bu içerik, yatırım tavsiyesi niteliğinde değildir. Dijital varlık alım-satımını teşvik etmeyi amaçlamaz, yalnızca bilgilendirme amaçlıdır.
Kripto varlıklar yüksek risk içerir ve ciddi fiyat dalgalanmalarına maruz kalabilir. Yatırım kararı vermeden önce kendi finansal durumunuzu değerlendirmeli ve kararınızı bağımsız olarak vermelisiniz.
Makalede yer alan veriler ve grafikler yalnızca genel bilgilendirme amacıyla sunulmuştur. Tüm içerikler özenle hazırlanmış olsa da, olası hata veya eksikliklerden dolayı sorumluluk kabul edilmez.
Gate Akademi ekibi bu içeriği farklı dillere çevirebilir. Hiçbir çeviri makale; kopyalanamaz, çoğaltılamaz veya izinsiz dağıtılamaz.