Ethereum, 30 Temmuz 2015’te ilk bloğunun (genesis bloğu) kazılmasıyla doğan yenilikçi bir blok zinciri platformudur. Geride kalan 10 yılda Ethereum, yalnızca bir kripto para ağı olmaktan çıkıp akıllı kontratlar sayesinde programlanabilir bir “dünya bilgisayarı” vizyonunu gerçeğe dönüştürerek finans ve internet uygulamalarında devrim yaratmıştır. Ether (ETH) piyasa değeriyle Bitcoin’den sonra ikinci en büyük kripto para konumundadır. Günümüzde Ethereum ağı, merkeziyetsiz finans (DeFi) ve NFT gibi yepyeni sektörlerin temelini oluşturmaktadır.
Ethereum projesi, 2013 yılında henüz 19 yaşındaki Vitalik Buterin’in yayımladığı bir teknik makale (whitepaper) ile ortaya atıldı. Buterin, Bitcoin’in blockchain teknolojisini para transferi dışında daha geniş uygulamalara uyarlamayı öneriyordu. Başlangıçta birkaç kurucu ortak yer alsa da 2014 ortasında proje bir kâr amacı gütmeyen vakfa dönüştürülürken liderlik Buterin’e geçti. Geliştirme maliyeti, Temmuz–Ağustos 2014’te düzenlenen çevrimiçi halka arz (ICO) ile karşılandı; bu süreçte Bitcoin karşılığında Ether satılarak yaklaşık 18 milyon ABD doları fon toplandı. Yaklaşık bir yıl sonra, 30 Temmuz 2015’te Ethereum ağı “Frontier” kod adlı ilk sürümüyle yayına alındı. Frontier, Bitcoin’deki İş Kanıtı (Proof-of-Work) mutabakat mekanizmasını kullanıyor ve akıllı kontratları çalıştıran Ethereum Sanal Makinesi (EVM) altyapısını içeriyordu. Böylece blok zincir üzerinde çalışan programlar aracılığıyla her türlü dijital değer transferinin otomatik ve güvenilir biçimde yapılması mümkün hale geldi. Ayrıca Ethereum’un koduna, ileride Hisse Kanıtı’na (Proof-of-Stake) geçişi zorunlu kılacak bir “zorluk bombası” gecikme mekanizması eklenmişti; yani uzun vadede PoW madenciliğinin zorlaşarak yeni PoS zincirine geçişin teşvik edilmesi planlanmıştı.
Ethereum’un karşılaştığı ilk büyük sınav, 2016 yılındaki “The DAO” krizi oldu. Bir grup Ethereum geliştiricisinin kurduğu The DAO adlı merkeziyetsiz yatırım fonu, Nisan 2016’da halka açık satışla rekor düzeyde — yaklaşık 150 milyon dolar — fon topladı. Ancak Haziran 2016’da DAO’nun akıllı kontratındaki bir açığı suistimal eden saldırganlar 50 milyon dolarlık Ether’i çaldı. Bu olay, o sırada dolaşımdaki tüm Ether miktarının %15’ine karşılık gelen büyük bir kayba denk geliyordu. Topluluk ya bu kaybı blockchain’e müdahale etmeksizin kabul etmeyi ya da zinciri sert bir çatalla geri alarak (hard fork) çalınan fonları kurtarmayı tartıştı. Sonunda çoğunluk ikinci seçeneği benimsedi ve Temmuz 2016’da yapılan hard fork ile saldırının etkileri geri alındı. Bu hamle Ethereum ağını kurtarmış olsa da zincir ikiye ayrıldı: Müdahaleyi uygulayan ağ Ethereum olarak devam ederken, değişikliğe katılmayanlar orijinal zinciri “Ethereum Classic” adıyla sürdürdü. DAO krizi, kodun değişmezliği ilkesi ile topluluk çıkarları arasındaki dengenin sınandığı bir dönüm noktası olarak Ethereum tarihine geçti.
2017 yılı, Ethereum üzerindeki “Initial Coin Offering” (ICO) furyasıyla anıldı. ERC-20 token standardının sağladığı kolaylık sayesinde yüzlerce proje Ethereum ağında kendi tokenlarını çıkararak kitle fonlaması yaptı; 2017-2018 boyunca bu yöntemle milyarlarca dolar toplandı. ICO patlaması Ethereum kullanımını eşi görülmemiş düzeyde artırırken, kötü niyetli ve başarısız projelerin bolluğu düzenleyici incelemeleri de beraberinde getirdi. Aynı dönemde artan talep, ağın kapasitesini zorladı. Özellikle 2017 sonunda popüler olan CryptoKitties oyunu, yoğun işlem hacmiyle ağı tıkayıp ücretlerin fırlamasına yol açarak Ethereum’un ölçeklenebilirlik sorununu göz önüne serdi. Bu sorunlara yanıt olarak geliştiriciler Plasma ve durum kanalları gibi ikinci katman ölçekleme çözümleri üzerinde çalışmaya başladılar. Ekim 2017’de Byzantium ve Şubat 2019’da Constantinople güncellemeleriyle protokolde önemli iyileştirmeler yapıldı.
ICO döneminin sona ermesiyle Ethereum, merkeziyetsiz finans (DeFi) uygulamalarının yükselişine sahne oldu. 2020 yazındaki “DeFi Summer” sırasında likidite madenciliği (yield farming) yöntemleriyle DeFi protokollerine akan varlık miktarı hızla arttı ve 2021 ortasında Ethereum üzerindeki DeFi uygulamalarında kilitli toplam değer 100 milyar doları aştı. DeFi ekosisteminin başarısıyla Ethereum adeta merkezsiz bir bankacılık sistemi haline gelirken, artan işlem yoğunluğu ağda ücretlerin de yükselmesine yol açtı.
2021’de ise NFT furyası küresel çapta ses getirdi; Ethereum üzerinde dijital sanat eserleri ve koleksiyonlar milyon dolarlara alıcı bulmaya başladı. Mart 2021’de bir NFT kolajı 69 milyon dolara satılarak bu alanın zirve noktası kaydedildi. Ethereum tabanlı CryptoPunks ve Bored Ape Yacht Club gibi koleksiyonlar büyük popülerlik kazanırken, yoğun talep anlarında ağ tıkanıklığı yaşandı ve gas ücretleri yüzlerce dolara kadar çıktı.

Kaynak: https://x.com/ENSDomain8888/status/1924641377037713769
Ethereum’un 10. yılını kutlamak amacıyla başlatılan “Ethereum Torch” girişimi, topluluğun merkeziyetsiz doğasını ve küresel dayanışmasını simgeleyen anlamlı bir NFT projesidir. Bu sembolik meşale, 10 gün boyunca her gün farklı bir topluluk üyesinin cüzdanına aktarılarak kolektif hafızayı temsil etti. Tur tamamlandığında, meşale Ethereum topluluğu adına kalıcı olarak yakıldı.
Kaynak: https://x.com/ethereum/status/1947041455614332934
Ethereum Vakfı, bu anı ölümsüzleştirmek adına herkesin ücretsiz olarak sahip olabileceği bir hatıra NFT yayımlayacağını duyurdu. Bu dönem, yalnızca kültürel olarak değil, zincir üzerindeki NFT satışlarında %300’lük bir artış ve ETH talebinde %50’lik bir sıçrama ile teknik olarak da canlılık kazandı.
Artan ücret sorununa karşı Ağustos 2021’de London kod adlı hard fork ile EIP-1559 güncellemesi uygulandı. Bu değişiklik, her işlemde taban ücretin yakılmasını sağlayarak aşırı yüksek ücret problemini hafifletti ve ücretlerin öngörülebilirliğini artırdı. Aynı dönemde devreye giren Arbitrum ve Optimism gibi “rollup” ikinci katman ağlar sayesinde kullanıcılar, Ethereum’un güvenliğinden yararlanarak çok daha düşük maliyetlerle işlem yapmaya başladılar.
Ethereum tarihindeki en büyük protokol değişimi, Eylül 2022’de gerçekleştirilen “The Merge” güncellemesiyle geldi. Bu adımla Ethereum, başlangıçtan beri kullandığı enerji yoğun İş Kanıtı (PoW) konsensusunu terk ederek Hisse Kanıtı (PoS) sistemine sorunsuz biçimde geçti. Hazırlık amacıyla Aralık 2020’de PoS tabanlı Beacon Chain ağı başlatılmış ve yaklaşık iki yıl PoW zinciriyle paralel çalışmıştı. Eylül 2022’de bu iki zincir birleştirilerek Ethereum blok üretimi tamamen madencilerden doğrulayıcılara devredildi. Sonuçta Ethereum’un enerji tüketimi %99’dan fazla azaldı ve çevresel etkisi ihmal edilebilir seviyelere indi. Üstelik bu radikal dönüşüm ağda kesintiye yol açmadan başarıyla tamamlandı.
Gelinen noktada Ethereum ağı, ilk yıllara kıyasla çok daha olgun ve ölçeklenebilir bir ekosistemdir. 2023’teki Shanghai/Capella güncellemesi ile stake edilen ETH’lerin çekilebilmesi sağlanmış, PoS geçişi de tamamlanmıştır. Şu anda Ethereum’u 870.000’e yakın doğrulayıcı ve 13.000’den fazla düğüm dünya genelinde güvence altına almaktadır.
Ethereum üzerindeki güncel varlık ve işlem büyüklükleri de dikkat çekicidir. 2025 itibarıyla ana ağda dolaşan stablecoin’lerin toplam değeri 123 milyar dolar olup bu, dünya genelindeki stablecoin arzının yarısından fazlasını oluşturmaktadır. Yine Ethereum tabanlı DeFi protokollerinde kilitli tutulan toplam değer yaklaşık 75 milyar dolardır. İkinci katman rollup teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla Ethereum’un işlem kapasitesi de artmıştır; ekosistem toplamda saniyede 250’nin üzerinde işlem gerçekleştirebilmektedir.
Ethereum’un benimsenmesi geleneksel finans ve kamu alanlarında da sürmektedir. Büyük finans kurumları Ethereum üzerinde varlık tokenleştirme ve ödeme altyapıları geliştirirken, bazı merkez bankaları Ethereum modelini temel alan dijital para projeleri üzerinde çalışmaktadır. Tüm bu göstergeler, Ethereum’un artık sadece kripto dünyasında değil, genel ekonomi ve teknoloji alanında da kritik bir altyapı haline geldiğini göstermektedir.
Ethereum, önümüzdeki yıllar için kapsamlı bir gelişim yol haritasına sahiptir. Vitalik Buterin’in açıkladığı The Surge, The Scourge, The Verge, The Purge ve The Splurge adlı aşamalar; ölçeklenebilirlik, sansür direnci ve protokol sadeleşmesi gibi alanlarda büyük iyileştirmeler hedefliyor. Örneğin 2024’te beklenen EIP-4844 (proto-danksharding) güncellemesi, rollup katmanının veri maliyetini düşürerek işlem ücretlerini daha da azaltmayı amaçlıyor.
Uzun vadede Ethereum, ana zincirin güvenliği sağladığı, işlemlerin ise ikinci katmanlarda yürütüldüğü modüler bir mimariye geçmeyi öngörüyor. Bu sayede ölçeklenebilirlik sorunu büyük ölçüde aşılacak ve ağ verimliliği artacaktır.
Elbette Ethereum ekosisteminin önünde kullanıcı deneyiminin iyileştirilmesi, gizlilik ve düzenleyici belirsizliklerin giderilmesi gibi meydan okumalar durmaktadır. Ancak ilk on yıldaki yenilikçi atılımlar, bu zorlukların da aşılabileceğine dair topluluğa güven vermektedir. Sonuç olarak, bir fikir olarak doğup on yıl içinde küresel bir değer transferi ve uygulama platformuna evrilen Ethereum’un hikâyesi bitmekten uzaktır. Ethereum Vakfı’nın da vurguladığı gibi, Ethereum’un yolculuğu aslında “henüz yeni başlıyor.”


