Blockchain’in temelinde yatan kavram “zincir”dir. İlk dönemlerden itibaren, altyapı inşası sektörün normu hâline geldi. Bu durum, birçok genel amaçlı halka açık blockchain’in yükselişine doğrudan zemin hazırladı. Bu tür zincirlerde altyapı, öncelikli olarak merkeziyetsiz uygulama (dApp) geliştiricilerini çekmek amacıyla kuruldu. Bu yaklaşım zamanla standart hâline geldi. Ancak hepimiz biliyoruz ki altyapı tek başına kullanıcı çekmeye yetmez. Peki, kullanıcıları gerçekten çeken şey nedir?
Yatırım fırsatları, ICO’lar, NFT projeleri, DeFi uygulamaları ve internet kültürünü besleyen meme projeleri — bunlar kullanıcıların etkileşime geçtiği alanlardır. Ancak bu uygulamalar da kendiliğinden ortaya çıkmaz. Öyleyse, erken dönem kamu blockchain’leri nasıl hayata geçti?
Bu ağlar, kurucularının itibarı, devasa fonlama duyuruları, agresif pazarlama kampanyaları ve Token Generation Event (TGE) sırasında yaratılan zenginlik etkisi gibi unsurlara güveniyordu. Bugün geriye dönüp baktığımızda, bu projelerin pazarlama stratejileri — EOS gibi platformlarla kıyaslandığında — oldukça sade kalıyor. Block.one’un kurucusu olan Brendan Blumer’ın yürüttüğü kampanya, etkileyici bir şekilde 4 milyar dolarlık bir ICO fonlamasıyla sonuçlandı, fakat ardından kayda değer bir gelişme yaşanmadı. Peki, bu “boş vaat” nasıl işe yaradı?
Çünkü kamuoyunun dikkati sınırlıdır. Bir blockchain projesi, dikkat çekmeden faaliyet gösteriyorsa, uygulamalar ve kullanıcılar ekosisteme kendiliğinden dahil olmaz. İşte bu nedenle risk sermayesi şirketleri, düzenli olarak yeni halka açık zincirlere yatırım yapma ihtiyacı hisseder.
Genel blockchain projelerine yönelik değerleme yaklaşımı, günümüzde ciddi ölçüde bozulmuş durumda.
Bir yandan, piyasa artık “altyapı öncelikli” modellere olan inancını yavaş yavaş kaybediyor. Bunun sebebi, çok az sayıda kamuya açık zincirin gerçekten canlı ve sürdürülebilir bir ekosistem oluşturabilmiş olması. Bu durum, yatırımcıların risk sermayesi fonlarına duyduğu güveni zedeleyen önemli nedenlerden biri hâline geldi.
Bugüne kadar bu projelere ciddi sermayeler aktarılmasına rağmen, pek çoğu vaat ettikleri büyüme ve gelişimi sağlayamadı. Aşağıdaki @defi_monk adlı twitter kullanıcısı tarafından paylaşılan diyagram bu durumu net biçimde gözler önüne seriyor.
Öte yandan, halka açık blok zincirleri hâlâ sektörün en yüksek değerlemeye sahip alanı olmaya devam ediyor. Şu ana kadar hiçbir merkeziyetsiz uygulama (dApp), halka açık bir blok zincirinden daha uzun ömürlü olduğunu kanıtlayamadı. Ethereum 10 yıl boyunca gelişimini sürdürdü, Solana ise iki boğa/ayı döngüsünden geçti, ancak her iki ağdaki dApp’ler hâlen aktif durumda. Başka bir deyişle, halka açık zincirlerin yüksek değerlemelerine yönelik piyasa şüpheciliğine rağmen, “uzun vadeli potansiyel” açısından en yüksek tavan hâlâ bu alanda görülüyor.
Bu durum, yatırımcıların bu modele hem hayranlık hem de eleştiri duymasına yol açıyor. Bazıları, somut sonuçlar üretmeden yüksek değerlemelere ulaşmasından rahatsız olurken; bazıları ise başarıya ulaştığında yaratacağı potansiyel etkiden dolayı bu modeli seviyor. Gerçekte bu, sektörün içinde bulunduğu tarihsel bir miras problemi — dönüşüm ihtiyacı olan bir yapı.
Yeni bir model yükseliyor: Uygulama Özel Zincirleri (Appchains). Bu dönüşüm, @AxieInfinity’nin kendi zinciri olan @Ronin_Network ile başladı. Buradaki fikir, uygulama katmanındaki kullanıcıları doğrudan bir blok zincir ekosistemine çekebilmekti. Ancak sorun, uygulamanın kendi popülerliğini kaybetmesiyle birlikte zincire sürdürülebilir şekilde kullanıcı yönlendirememesiydi.
Bu yaklaşım, şu anda döngüde olan @HyperliquidX gibi projelerle yeniden ivme kazandı. Günümüzde ise aşağıdaki örneklerle büyüyor:
Ethena örneği üzerinden açıklarsak: Yeni uygulamaları olan Ethereal, USDe tabanlı sürekli sözleşme (perpetual) ürünüdür. Şu anda kendi yerel varlıkları ve uygulamaları etrafında bir ekosistem oluşturmaya başlıyorlar. Bu durum, Alibaba’nın yükselişinden sonra Hangzhou’nun Çin’de e-ticaretin merkezine dönüşmesine benzetilebilir — tüm bir sektör bir merkez etrafında gelişti.
Bu paradigma değişimi, kullanıcıların esas olarak uygulamalara tepki verdiği ve uygulamaların sektörü geniş kitlelere taşıyabileceği anlayışının bir sonucu olarak görülebilir. Aynı zamanda, iş modeli olgunluğuna dayalı bir pazar segmentasyonu yaklaşımı da olarak okunabilir. Herkes, sektörün geleneksel değerleme sistemine alternatif yollarla meydan okumaya çalışıyor.
Halka açık blok zinciri modellerinde amaç; büyük ölçekli altyapı geliştirmeleri ve fonlama hikâyeleriyle dApp geliştiricilerini ekosisteme çekmek ve sonrasında uygulama aracılığıyla kullanıcıları uzun vadeli olarak elde tutmak. Buna karşın, dApp’ler doğrudan gerçek dünya kullanım senaryoları aracılığıyla kullanıcıyı kazanır ve topluluk etkisiyle ekosistemlerini adım adım büyütür, nihayetinde ise kendi zincirlerini oluştururlar.
Yani bir tarafta “sanal’dan gerçeğe”, diğer tarafta “gerçekten sanala” giden yollar söz konusudur — ancak bu iki yaklaşım nihayetinde aynı noktada buluşur. Bu yarışın arkasındaki esas mesele nedir? Cevap basit: kullanıcı edinimi ve elde tutmada en verimli dağıtım yoluna sahip olmak.
Web2’de, ürünlerin marjinal maliyetleri sıfıra yaklaşırken, dağıtım kanalları üzerindeki rekabet çok daha şiddetlidir. Bu nedenle, dağıtım engelleri ürün engellerinden çok daha yüksektir. Dağıtım, trafiğin giriş noktalarını tekelleştirme, platform bazlı ağ etkileri ve veri tekelleri ile sağlanır — bu da Web2 şirketlerinin temel rekabet avantajını oluşturur.
TikTok örneğini ele alalım:
Hooked’e yatırım yapmamızın nedeni, “Dokunarak Kazan” özelliği sayesinde dışarıdan büyük trafik çekebilen, kanıtlanmış bir kullanıcı edinim modeline sahip bir Web2.5 ürünü olmasıydı. Ancak bu beklenti gerçekleşmedi. Çünkü:
Bu nedenle, daha sonra tüm “Telegram üzerinden dokunarak kazan” projelerini terk etmeye karar verdik — kanal değişmiş olsa da model aynı kalmıştı ve kullanıcı kalitesi yeterince iyileşmemişti.
Web3’te de benzer bir dağıtım mantığı geçerlidir, ancak kullanıcı edinme yöntemleri farklıdır.
Önceki dönemde, halka açık genel blok zincirleri olgunlaşmamış ürünler sunduğu için doğrudan ürün üzerinden trafik çekemiyordu. Bu nedenle aşağıdaki stratejilerle farkındalık yaratmaya çalıştılar:
Ancak bu modelin sürdürülebilirliği, tamamen “konsensüs gücüne” bağlıydı. Konsensüs güçlüyse, zincir etrafında bir ekosistem inşa edilebiliyordu; zayıfsa, piyasa duyarlılığı hızla değişiyor ve trafik dağılıyordu.
Uygulama özel zincirlerin yükselişi, Web3’ün iş modelinde Web2’ye doğru kademeli bir geri dönüş yaşadığını gösteriyor. Bu yeni model:
Bu iki modelin (halka açık zincirler ve uygulama özel zincirler) bir arada var olması, sektörün hâlâ erken aşamalarında olduğunu gösteriyor. Henüz hiçbir model tam anlamıyla tekelleşmemiş veya paradigmayı tamamen değiştirmemiştir.
Her yatırım kararı, özünde “momentum” değerlendirmesidir. Bugünkü konumumuza baktığımızda:
Bu sadece ürünlerden altyapılara geçiş değil, aynı zamanda “ürün-pazar uyumu (PMF)” odaklı düşünceden çıkıp kültür yaratma ve sürdürülebilir ekosistem inşa etme yeteneğine sıçrama gerektiriyor. Bu tarz bir dönüşümü başarıyla gerçekleştirebilecek kurucu sayısı ise oldukça az.
Her iki modelin de fırsatları ve zorlukları var. Gerçek fark, bu modellerin farklı kurucu yetkinlikleri gerektirmesinden kaynaklanıyor. Risk sermayesinin özü, “momentum”, “ürün başarısı” ve “ekip kalitesi” gibi değişkenleri değerlendirerek; yüksek belirsizlik ortamlarında bilinçli riskler almak ve olağanüstü getiriler karşılığında başarısızlık ihtimalini kabul etmektir.
Bu makale, YettaS kaynağından alıntılanmıştır. İçeriğin tüm telif hakları yazaa aittir. Telif haklarına ilişkin sorularınız için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Bu içerik yalnızca bilgilendirme amacı taşımaktadır ve yazarın kişisel görüşlerini yansıtır. Gate.TR’nin resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. İçerikte yer alan marka, kurum, kuruluş veya kişilerle Gate.TR’nin herhangi bir ilişkisi bulunmamaktadır.
Bu içerik, yatırım tavsiyesi niteliğinde değildir. Dijital varlık alım-satımını teşvik etmeyi amaçlamaz, yalnızca bilgilendirme amaçlıdır.
Kripto varlıklar yüksek risk içerir ve ciddi fiyat dalgalanmalarına maruz kalabilir. Yatırım kararı vermeden önce kendi finansal durumunuzu değerlendirmeli ve kararınızı bağımsız olarak vermelisiniz.
Makalede yer alan veriler ve grafikler yalnızca genel bilgilendirme amacıyla sunulmuştur. Tüm içerikler özenle hazırlanmış olsa da, olası hata veya eksikliklerden dolayı sorumluluk kabul edilmez.
Gate Akademi ekibi bu içeriği farklı dillere çevirebilir. Hiçbir çeviri makale; kopyalanamaz, çoğaltılamaz veya izinsiz dağıtılamaz.
Paylaş
İçindekiler
Blockchain’in temelinde yatan kavram “zincir”dir. İlk dönemlerden itibaren, altyapı inşası sektörün normu hâline geldi. Bu durum, birçok genel amaçlı halka açık blockchain’in yükselişine doğrudan zemin hazırladı. Bu tür zincirlerde altyapı, öncelikli olarak merkeziyetsiz uygulama (dApp) geliştiricilerini çekmek amacıyla kuruldu. Bu yaklaşım zamanla standart hâline geldi. Ancak hepimiz biliyoruz ki altyapı tek başına kullanıcı çekmeye yetmez. Peki, kullanıcıları gerçekten çeken şey nedir?
Yatırım fırsatları, ICO’lar, NFT projeleri, DeFi uygulamaları ve internet kültürünü besleyen meme projeleri — bunlar kullanıcıların etkileşime geçtiği alanlardır. Ancak bu uygulamalar da kendiliğinden ortaya çıkmaz. Öyleyse, erken dönem kamu blockchain’leri nasıl hayata geçti?
Bu ağlar, kurucularının itibarı, devasa fonlama duyuruları, agresif pazarlama kampanyaları ve Token Generation Event (TGE) sırasında yaratılan zenginlik etkisi gibi unsurlara güveniyordu. Bugün geriye dönüp baktığımızda, bu projelerin pazarlama stratejileri — EOS gibi platformlarla kıyaslandığında — oldukça sade kalıyor. Block.one’un kurucusu olan Brendan Blumer’ın yürüttüğü kampanya, etkileyici bir şekilde 4 milyar dolarlık bir ICO fonlamasıyla sonuçlandı, fakat ardından kayda değer bir gelişme yaşanmadı. Peki, bu “boş vaat” nasıl işe yaradı?
Çünkü kamuoyunun dikkati sınırlıdır. Bir blockchain projesi, dikkat çekmeden faaliyet gösteriyorsa, uygulamalar ve kullanıcılar ekosisteme kendiliğinden dahil olmaz. İşte bu nedenle risk sermayesi şirketleri, düzenli olarak yeni halka açık zincirlere yatırım yapma ihtiyacı hisseder.
Genel blockchain projelerine yönelik değerleme yaklaşımı, günümüzde ciddi ölçüde bozulmuş durumda.
Bir yandan, piyasa artık “altyapı öncelikli” modellere olan inancını yavaş yavaş kaybediyor. Bunun sebebi, çok az sayıda kamuya açık zincirin gerçekten canlı ve sürdürülebilir bir ekosistem oluşturabilmiş olması. Bu durum, yatırımcıların risk sermayesi fonlarına duyduğu güveni zedeleyen önemli nedenlerden biri hâline geldi.
Bugüne kadar bu projelere ciddi sermayeler aktarılmasına rağmen, pek çoğu vaat ettikleri büyüme ve gelişimi sağlayamadı. Aşağıdaki @defi_monk adlı twitter kullanıcısı tarafından paylaşılan diyagram bu durumu net biçimde gözler önüne seriyor.
Öte yandan, halka açık blok zincirleri hâlâ sektörün en yüksek değerlemeye sahip alanı olmaya devam ediyor. Şu ana kadar hiçbir merkeziyetsiz uygulama (dApp), halka açık bir blok zincirinden daha uzun ömürlü olduğunu kanıtlayamadı. Ethereum 10 yıl boyunca gelişimini sürdürdü, Solana ise iki boğa/ayı döngüsünden geçti, ancak her iki ağdaki dApp’ler hâlen aktif durumda. Başka bir deyişle, halka açık zincirlerin yüksek değerlemelerine yönelik piyasa şüpheciliğine rağmen, “uzun vadeli potansiyel” açısından en yüksek tavan hâlâ bu alanda görülüyor.
Bu durum, yatırımcıların bu modele hem hayranlık hem de eleştiri duymasına yol açıyor. Bazıları, somut sonuçlar üretmeden yüksek değerlemelere ulaşmasından rahatsız olurken; bazıları ise başarıya ulaştığında yaratacağı potansiyel etkiden dolayı bu modeli seviyor. Gerçekte bu, sektörün içinde bulunduğu tarihsel bir miras problemi — dönüşüm ihtiyacı olan bir yapı.
Yeni bir model yükseliyor: Uygulama Özel Zincirleri (Appchains). Bu dönüşüm, @AxieInfinity’nin kendi zinciri olan @Ronin_Network ile başladı. Buradaki fikir, uygulama katmanındaki kullanıcıları doğrudan bir blok zincir ekosistemine çekebilmekti. Ancak sorun, uygulamanın kendi popülerliğini kaybetmesiyle birlikte zincire sürdürülebilir şekilde kullanıcı yönlendirememesiydi.
Bu yaklaşım, şu anda döngüde olan @HyperliquidX gibi projelerle yeniden ivme kazandı. Günümüzde ise aşağıdaki örneklerle büyüyor:
Ethena örneği üzerinden açıklarsak: Yeni uygulamaları olan Ethereal, USDe tabanlı sürekli sözleşme (perpetual) ürünüdür. Şu anda kendi yerel varlıkları ve uygulamaları etrafında bir ekosistem oluşturmaya başlıyorlar. Bu durum, Alibaba’nın yükselişinden sonra Hangzhou’nun Çin’de e-ticaretin merkezine dönüşmesine benzetilebilir — tüm bir sektör bir merkez etrafında gelişti.
Bu paradigma değişimi, kullanıcıların esas olarak uygulamalara tepki verdiği ve uygulamaların sektörü geniş kitlelere taşıyabileceği anlayışının bir sonucu olarak görülebilir. Aynı zamanda, iş modeli olgunluğuna dayalı bir pazar segmentasyonu yaklaşımı da olarak okunabilir. Herkes, sektörün geleneksel değerleme sistemine alternatif yollarla meydan okumaya çalışıyor.
Halka açık blok zinciri modellerinde amaç; büyük ölçekli altyapı geliştirmeleri ve fonlama hikâyeleriyle dApp geliştiricilerini ekosisteme çekmek ve sonrasında uygulama aracılığıyla kullanıcıları uzun vadeli olarak elde tutmak. Buna karşın, dApp’ler doğrudan gerçek dünya kullanım senaryoları aracılığıyla kullanıcıyı kazanır ve topluluk etkisiyle ekosistemlerini adım adım büyütür, nihayetinde ise kendi zincirlerini oluştururlar.
Yani bir tarafta “sanal’dan gerçeğe”, diğer tarafta “gerçekten sanala” giden yollar söz konusudur — ancak bu iki yaklaşım nihayetinde aynı noktada buluşur. Bu yarışın arkasındaki esas mesele nedir? Cevap basit: kullanıcı edinimi ve elde tutmada en verimli dağıtım yoluna sahip olmak.
Web2’de, ürünlerin marjinal maliyetleri sıfıra yaklaşırken, dağıtım kanalları üzerindeki rekabet çok daha şiddetlidir. Bu nedenle, dağıtım engelleri ürün engellerinden çok daha yüksektir. Dağıtım, trafiğin giriş noktalarını tekelleştirme, platform bazlı ağ etkileri ve veri tekelleri ile sağlanır — bu da Web2 şirketlerinin temel rekabet avantajını oluşturur.
TikTok örneğini ele alalım:
Hooked’e yatırım yapmamızın nedeni, “Dokunarak Kazan” özelliği sayesinde dışarıdan büyük trafik çekebilen, kanıtlanmış bir kullanıcı edinim modeline sahip bir Web2.5 ürünü olmasıydı. Ancak bu beklenti gerçekleşmedi. Çünkü:
Bu nedenle, daha sonra tüm “Telegram üzerinden dokunarak kazan” projelerini terk etmeye karar verdik — kanal değişmiş olsa da model aynı kalmıştı ve kullanıcı kalitesi yeterince iyileşmemişti.
Web3’te de benzer bir dağıtım mantığı geçerlidir, ancak kullanıcı edinme yöntemleri farklıdır.
Önceki dönemde, halka açık genel blok zincirleri olgunlaşmamış ürünler sunduğu için doğrudan ürün üzerinden trafik çekemiyordu. Bu nedenle aşağıdaki stratejilerle farkındalık yaratmaya çalıştılar:
Ancak bu modelin sürdürülebilirliği, tamamen “konsensüs gücüne” bağlıydı. Konsensüs güçlüyse, zincir etrafında bir ekosistem inşa edilebiliyordu; zayıfsa, piyasa duyarlılığı hızla değişiyor ve trafik dağılıyordu.
Uygulama özel zincirlerin yükselişi, Web3’ün iş modelinde Web2’ye doğru kademeli bir geri dönüş yaşadığını gösteriyor. Bu yeni model:
Bu iki modelin (halka açık zincirler ve uygulama özel zincirler) bir arada var olması, sektörün hâlâ erken aşamalarında olduğunu gösteriyor. Henüz hiçbir model tam anlamıyla tekelleşmemiş veya paradigmayı tamamen değiştirmemiştir.
Her yatırım kararı, özünde “momentum” değerlendirmesidir. Bugünkü konumumuza baktığımızda:
Bu sadece ürünlerden altyapılara geçiş değil, aynı zamanda “ürün-pazar uyumu (PMF)” odaklı düşünceden çıkıp kültür yaratma ve sürdürülebilir ekosistem inşa etme yeteneğine sıçrama gerektiriyor. Bu tarz bir dönüşümü başarıyla gerçekleştirebilecek kurucu sayısı ise oldukça az.
Her iki modelin de fırsatları ve zorlukları var. Gerçek fark, bu modellerin farklı kurucu yetkinlikleri gerektirmesinden kaynaklanıyor. Risk sermayesinin özü, “momentum”, “ürün başarısı” ve “ekip kalitesi” gibi değişkenleri değerlendirerek; yüksek belirsizlik ortamlarında bilinçli riskler almak ve olağanüstü getiriler karşılığında başarısızlık ihtimalini kabul etmektir.
Bu makale, YettaS kaynağından alıntılanmıştır. İçeriğin tüm telif hakları yazaa aittir. Telif haklarına ilişkin sorularınız için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Bu içerik yalnızca bilgilendirme amacı taşımaktadır ve yazarın kişisel görüşlerini yansıtır. Gate.TR’nin resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. İçerikte yer alan marka, kurum, kuruluş veya kişilerle Gate.TR’nin herhangi bir ilişkisi bulunmamaktadır.
Bu içerik, yatırım tavsiyesi niteliğinde değildir. Dijital varlık alım-satımını teşvik etmeyi amaçlamaz, yalnızca bilgilendirme amaçlıdır.
Kripto varlıklar yüksek risk içerir ve ciddi fiyat dalgalanmalarına maruz kalabilir. Yatırım kararı vermeden önce kendi finansal durumunuzu değerlendirmeli ve kararınızı bağımsız olarak vermelisiniz.
Makalede yer alan veriler ve grafikler yalnızca genel bilgilendirme amacıyla sunulmuştur. Tüm içerikler özenle hazırlanmış olsa da, olası hata veya eksikliklerden dolayı sorumluluk kabul edilmez.
Gate Akademi ekibi bu içeriği farklı dillere çevirebilir. Hiçbir çeviri makale; kopyalanamaz, çoğaltılamaz veya izinsiz dağıtılamaz.